Şeyh Molla Muhyeddin (k.s.)
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), medrese eğitim geleneğine göre yetişen büyük bir müderris idi. O, ömrünü ilim öğretmeye ve toplumda baş gösteren dinî ve dünyevî sorunları çözmeye hasretmişti. Seyda, başta Arap dili ve belâgati olmak üzere tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi İslâmî ilimlerin hemen her alanında otorite idi. Klasik kaynakları çok iyi özümsemiş olan Seyda, özellikle fıkıh kitaplarına, her satırını ezberlemişçesine vâkıftı. Seyda, ilim adamlığının yanında, zühd ve takvâya dayalı yaşamıyla da şöhret bulmuştu. O, Tasavvufun önemli bir kolu olan Nakşibendi tarikatında şeyh mertebesine ulaşmıştı. Seyda, dinî ilimleri öğrettiği gibi, insanlara İslâm ahlâkını ve tasavvufa dair hakikatleri öğretmede de rehberlik etmiştir.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), yalnızca öğrenci yetiştirmekle kalmamış, yöresinde olup biten olaylarla da ilgilenmiş, toplumda barış ve kardeşliğin sağlanması konusunda büyük cehd ve gayret göstermiş ve meydana gelen sorunların çözümüne de katkıda bulunmuştur. O, özellikle devlet otoritesinin zayıf olduğu zamanlarda kargaşanın önlenmesinde ve haksızlıkların bertaraf edilmesinde büyük rol oynamıştır.
Seyda Molla Muhyeddin (K.S.)'in Hayatı ve Medrese Eğitimi
Seyda Molla Muhyeddin(k.s), 1909 yılında Baykan ilçesine bağlı Bilvanis (Ormanpınar) köyünde dünyaya geldi. Babası bölgede tanınmış âlimlerden Molla Ali'dir.
7 yaşına geldiğinde Kur'ân'ı Kerim ve Mevlid-i Şerifi bitirdi. Baykan ilçesine bağlı Siyan köyünde imamlık görevini ifa eden babası ona Arapça ilmini öğretmeye başladı. Sarf kitaplarından İzzuddin ez-Zencanî'nin el-İzzi fi't- Tasrif kitabının ilk dersini, Hazret olarak bilinen Nurşin'li ünlü mutasavvıf Şeyh Muhammed Di- yauddin (k.s) Efendi'den teberrüken aldı. Saduddin lakabıyla bilinen bir zat tarafından hazırlanan el-Evamilü'l-Mie kitabının şerhi olan Sadullah es-Sağir kitabına kadar başladığı her kitaba teberrüken Hazret'ten ilk dersini almaya devam etti. Bu süre içinde medrese eğitimini babasının yanında sürdürüyordu. Daha sonra, kayın pederi de olacak olan Molla Alaaddin'in yanında Baykan ilçesine bağlı Çirri köyünde eğitimine devam etti. 1 ay Norşin'de Hazret'in torunu Molla Cemâleddin'den, 1 ay da Kozluk ilçesinde Molla Reşidi Anncı'dan ders aldı. Geriye kalan eğitimini kayın pederi Molla Alaaddin'inin rahle-i tedrisinden geçerek tamamladı. Medrese eğitimini 17 yaşında bitirerek Molla Alaaddin'den icazetnamesini aldı. Bundan sonra 3 yıl süreyle hocasıyla birlikte aynı medresede ders verdi. 20 yaşındayken hocasının kızı ile evlendi. Bu evlilikten hâlâ hayatta olan 3'ü erkek ve 3'ü de kız olmak üzere toplam 6 çocuğu dünyaya geldi.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s) , evlendikten sonra Baykan ilçesine bağlı Koh, Nare, Havel ve Kozluk ilçesine bağlı Batıran, Şikeftan, Harbelus köylerinde müderrislik yaptı. Havel'de müderrislik yaptığı sırada Baykan İlçe Vaizliği görevinde de bulundu. 1970 yılında emekli oldu. Seyda, müderrislik hayatının 35 yılını Baykan'ın Havel köyünde, son 10 yılını da Bayika (Yeşilçevre) köyünde geçirdi. Seyda, 60 yıla yakın müderrislik hayatında binlerce talebeye ders okuttu ve bunlardan yüzlercesine icazetname verdi.
22 Aralık 1987 Salı günü sabah namazı vaktinde seccadesi üzerinde kalp krizi geçirerek rahmet-i Rahmana kavuştu. Makberi en son ikamet ettiği Siirt ili Baykan ilçesi Yeşilçevre (Bayıka) köyündedir.
Seyda Molla Muhyeddin'in Medresede Okuduğu ve Okuttuğu Kitaplar
Genellikle Doğu ve Güneydoğuda özellikle de Siirt ve çevresinde bulunan medreselerde eğitim, Arapçadaki ilim dallan göz önünde bulundurularak, belli bir düzen ve sıraya konulan birtakım kitapları hocadan okunması suretiyle yürütülüyordu. Molla Muhyeddin de medresede okuduğu bu kitapları, kendi medresesinde de okutarak öğrenci yetiştiriyordu.
Medrese eğitiminin temelini Arap dili ve belâgatine yönelik ilimler teşkil ediyordu. Bu, sadece Seyda Molla Muhyeddin'in kendi medresesinde takip ettiği bir yöntem değildi. Bu yöntemi Arap olmayan tüm Müslüman topluluklarda da görmek mümkündür. Zira onlar, bu ilimleri iyice öğrenmeden diğer İslam! ilimleri hakkıyla öğrenmenin mümkün olmadığı kanaatine sahip idiler. Bu engeli ortadan kaldırmak için ilk başta Arapça'ya dair ilimleri öğrenmek gerekirdi. Bu ilimlerin başında Arapça'yı telaffuz etmenin anahtar konumunda olan sarf denilen iştikak ilmi gelir. Meânî, beyân ve bedî' ilimlerinin de, bu problemi çözmede önemli katkılan vardır. Akide ve tefsir ilimlerinde başvurdukları kaynaklar mantıkî delillerle, münazara ve vad' üsluplarıyla sunulduğu için bu ilimlere de şiddetle ihtiyaç duyarlardı. Zira ellerindeki kaynaklan anlamak için bu ilimleri bilmek şarttı.
İlmi Kişiliği
Seyda Molla Muhyeddin(K.S.), Doğu ve Güneydoğu'da yaygın olarak okutulan Arap diline dair sarf ve nahvin yanı sıra meânî, bedî' ve beyân gibi belâgate dair ilimleri, mantık, vad', kelâm, fıkıh usulü, Şafiî fıkhı, tefsir, hadis, ferâiz ve siyer ilimlerini de ders olarak okudu.
Seyda, medresede kendi gördüğü eğitim sisteminin aynısını takip ediyordu; zira bu müfredatın dışına çıkması da o günün şartlarına göre imkânsız gibiydi. Seyda'm dünyada olup biteni takip etmesi ve yeni gelişmelerden haberdar olması çok zor bir şeydi. Ayrıca piyasada, bırakın yeni çıkan kitapları medresede okutulan ders kitaplarını bile elde etmek oldukça zordu. Çoğu kez öğrenciler okuyacakları kitapları elle yazmak zorunda kalıyordu. Bölgede Arapça kitap satan kitapevleri çok nadir bulunuyordu ve medreselerde revaçta olan kitapların dışında kitap bulundurmuyordu. Siirt ve çevresinde bulunan medrese uleması, Arap dili ve belâgatine vakıf olduğu kadar tefsir, hadis, siyer vb. ilimlere vakıf değildi. Bunun temel nedeni kaynak yetersizliğiydi. Örneğin Midyat yöresinin meşhur âlimlerinden Molla Süleyman-ı Halilî'nin, İbn Abidin'in Reddu'l-Muhtar adlı eserini bulmaya çalıştığı, ne var ki bu kitaba sahip olamadan rahmet-i Rahmana kavuştuğu söylenir. Bu yüzden birçok âlim bazı kitapları incelemek için onları ellerinde bulunduran kişilere ulaşmak için ya bizzat gitmek zorunda kalıyorlar ya da öğrencilerini göndererek söz konusu eserleri bir müddet ödünç alıyorlardı.
İşte bu kısıtlı imkânlar içinde yetişen Seyda, tüm zorluk ve engellemelere göğüs gererek tedrisatı sürdürmüş, her gün talebelerine ders vermek için gayret sarf etmiş ve tedrisatsız gün geçirmemeye çaba göstermiştir.
1977-1978 yıllarında Seydam yanında Arapça ve diğer ilimleri okumak üzere bulunduğum sırada derslerimiz hiç aksamadan devam etti. O, pek nadir de olsa eski öğrencilerini zaman zaman ziyaret ederdi. Bu seyahatlerinde özel arabalarla ve kalabalık bir kitleyle değil, yanma sadece bir talebesini alırdı. Gerek yolda giderken, gerekse gidilen yerde beraberinde götürdüğü talebesine dersini aksatmadan verirdi. Seyda, gittiği birkaç seyahatinde beni yanında götürmüştü. Bu seyahatlerin birinde Silvan'ın bir köyüne gidecektik, Veyselkaranî kasabası yolumuzun üzerindeydi, ilk önce Veyselkarani camisine giderek Seydamdan Muhtasaru'l-Maânî kitabından dersimi aldım, daha sonra Silvan'a giden bir otobüse binerek yolumuza devam ettik. Köyde kaldığımız günlerde de dersimi aksatmadan aldım.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi konulara çok hâkimdi. Klasik İslâmî kaynaklan çok iyi bilirdi. Özellikle ciltler tutan fıkıh kitaplarına, neredeyse ezbere bilecek kadar vakıftı.
Bir keresinde iki aşiret arasında bir arazi sorunu baş göstermişti. 30 civarında adam, okuduğum Havel köyüne gelip Seyda'dan sorunlarını çözmelerini talep ettiler. Fakat Seyda bu taleplerini önce kabul etmedi. Kanaatimce Seyda'm davayı kabul etmeyişinin nedeni, kendisinden ziyade bu sorunu mahkemenin çözmesi gerektiğini düşünüyor olmasından dolayıydı. Ancak tarafların çok ısrar etmeleri üzerine, Seyda sorunu çözmeyi kabul etti. Nihayet taraflar köyün camisinde toplandılar. Seyda kâtip olarak da beni çağırdı. Her iki tarafı dinledikten sonra, bana "Abdulbaki, falan kitabın falan cildinin falan sayfasını aç" dedi. Kitabın ilgili sayfasını açtığımda, orada söz konusu sorunun ele alındığını hayretle müşahede ettim. Seyda, bir konuda karar verirken mutlaka bir kaynağa dayanıyordu. Kendinden bir şey söylememeye çalışıyordu. Seyda sözünü ettiğim bu soruna çözüm getirirken de yine Şafiî fıkhında önemli bir kaynak olan Muhammed Şemsuddin er-Remelî'nin telif ettiği Nihâyetu'l-Muhtac bi Şerhi'l-Minhâc adlı kitaptan hareketle kendisine getirilen sorunu çözüme kavuşturdu.
Aşağıda anlatacaklarım da Seyda'm ilmî birikiminin ne kadar fazla olduğuna ışık tutacak mahiyettedir:
Seyda Molla Muhyeddin (k.s) torunu Hikmetullah Evrensel bana şu hadiseyi anlattı: 1979 yılında dedem ile birlikte Bursa'da idik. Ulu Camiye birlikte Cuma namazına gittik. Biz camiye girerken vaiz efendi konuşmasını yapıyordu, bizi gördüğünde bir müddet duraksadı, sonra yine konuşmasına devam etti. Namazdan sonra vaiz efendi yanımıza geldi. Hürmet içinde dedemi selamladı. Vaiz dedeme, içeri girdiğinizde dikkatimi çektiniz, sizi görünce çok heyecanlandım ve çok etkilendim. Sizi görür görmez büyük bir âlim olduğunuzu anladım, dedi. Seyda tevazu göstererek o kadar büyük bir âlim olmadığını, sadece memleketinde hoca olarak bilindiğini söyledi. Fakat Vaiz, Seyda'm büyük bir âlim olduğu kanaatindedir ve ona bir konu hakkında hadis araştırdığını fakat onunla ilgili hiçbir hadise rastlayamadığım anlattı. Seyda sözü edilen konuda birçok hadi-
sin olduğunu söyledi ve ezberden o hadislerin metnini ve geçtiği eserlerin cilt ve sayfa numaralarını da yazarak vaiz efendiye verdi.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s) torunu Hikmetullah Evrensel bizzat tanık olduğu şu hadiseyi de bana anlattı: 1981 yılında dedemle olduğum bir sırada Gaziantep müftüsü Feyyaz Hoca ile birlikte yörenin ileri gelen âlimlerinden Mehmet Emin Er Hoca'nın evinde misafir olduk. Müftü oradakilere Seyda’yı kast ederek, işte bu zat canlı bir kütüphanedir. Sizin aklınıza takılan ne varsa sorunuz, dedi. Oradakiler değişik konularda soru sordular. Dedem sorulan bütün sorulara kaynak göstererek cevap verdi. Bu arada namaz için kamet getirilirken ev sahibi Mehmet Emin Er Hoca daha önceden bir konu hakkında çok araştırdığı halde herhangi bir hadis bulamamıştı. O konuyla ilgili hadis olup olmadığını sordu. Seyda da sözü edilen konuyla alakalı olarak falan kitabın falan cildinin falan sayfalarında konu ile ilgili birkaç hadisin olduğunu söyledi. Fakat Mehmet Emin Er Hocanın kütüphanesinde o eser vardı ve defalarca o konuyla ilgili bakmış fakat herhangi bir hadise rastlayamamıştı. Namaza durmayarak Seyda'nın söylediği yere baktı ve gerçekten o hadislerin orada olduğunu gördü. Bu arada cemaat iki rekât namazlarını kılmışlardı. Mehmet Emin Er Hoca da namaza iştirak etti. Cemaat teşbih çekerlerken yine aklına başka bir soru geldi. Başka bir konuda da hadis olup olmadığını sordu, Seyda da, tesbihatımızı yapalım sonra konuşuruz, dedi. Fakat M. Emin Er Hoca ısrar etti. Seyda da sözü edilen konuda geçen hadisleri de cilt ve sayfa belirterek söyledi. M. Emin Er Hoca tesbihatını yapmadan kalkıp o kaynağa baktı ve sözü edilen hadisleri gördü. Bunun üzerine değerli ilim adamı M. Emin Er Hoca Seyda'nın ilmî birikimine ve güçlü hafızasına hayran kaldı.
Müftü namazdan sonra, orada bulunanlara Seyda’yla ilgili söyledikleri konusunda mübalağa yapmadığını, söylediklerinin doğruluğunu, bizzat kendilerinin de olaya şahitlik yaptığını ifâde ederek Seyda’ya olan hayranlığını ve takdirlerini dile getirdi.
Marmara Üniversitesi Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun olan Abdulalim Akdağ hoca bana şu olayı anlattı: Zaman zaman Seydamız Hayrettin Karaman'a Doğudaki âlimleri anlatır, onların din ilimlere son derece vakıf olduklarını ve Arapçayı çok iyi bildiklerini söylerdim. Fakat kendisi söylediklerime fazla inanmazdı. Bir ara önceden tanıdığım Seyda Molla Muhyeddin tedavi için İstanbul'a gelmişti. Ben de söylediklerimi ispatlamak için bir gün Hayrettin Karaman ile Seyda’yı bir yerde buluşturdum. Sohbetleri çok uzun sürdü, değişik ilmî konulan tartıştılar. Seyda ayrıldıktan sonra Hayrettin Karaman, onun ilmî birikimine hayran kaldı. Doğuda özellikle İslâmî ilimler sahasında böyle donanımlı bir âlimin nasıl yetiştiğine anlam veremediğini itiraf etti.
Ben Seyda'nın yanında okuduğum sıralarda onun talebelerinden Molla Abdullah-i Dibo (Abdullah An), kitaplarını bitirdikten uzun bir zaman sonra icazet almaya gelmişti. Ben ona; niye zamanında icazet almadınız, diye sormuştum. Bana şunu demişti: Ben ve Sadreddin Yüksel Hoca, Seyda’dan ders alıp kitaplarımızı bitirdik, fakat öyle bir gurura kapılmıştık ki bize icazet verecek, bizden daha birikimli bir âlimin olmadığını düşünüyorduk. Fakat zaman ilerledikçe Seyda'nın büyüklüğünü daha çok fark ettim ve bu nedenle de ondan icazet almaya karar verdim.
Seyda'dan Ders Alan ve Daha Sonra Önemli Görevler Üstlenen Bazı Öğrencileri
Seyda'nın yetiştirdiği binlerce talebe arasında meşhur olmuş ve önemli makamlara gelmiş şu zatları sayabiliriz: Sadreddin Yüksel, Menzil Şeyhi olarak bilinen Muhammed Reşit Erol, eski Diyanet İşleri Başkanlarından M. Nuri Yılmaz, Tekirdağ eski müftüsü Ali Arslan, Çanakkale, Hakkari, Konya eski müftülerinden Habib Gören, Gaziantep, Kayseri eski müftüsü Feyyaz Yaşar, Batman eski müftülerinden Alaaddin Yavuz, Norşinli şeyhlerden Şeyh Bedreddin Mutlu ve Şeyh Fadlı Kocaman, Molla Sadık Öztürk, Molla Havi Akkuş, Molla Abdullah-ı Dibo (An), Molla İbrahim Gülçimen.
Ders Verirken Karşılaştığı Bazı Zorluklar
Seyda Molla Muhyeddin (k.s) ders verdiği 1940'lı yıllarda çok sıkıntılarla karşılaşır. Örneğin 1941 yılında Seyda Herbelüz köyünde imamlık yaptığı sırada, dinî eğitim gördükleri gerekçesiyle talebeleriyle birlikte tutuklanır ve bütün kitaplarına el konulur. Aralarında nadirattan sayılan eserlerin de bulunduğu birçok kitabı alıkonulur ve bu kitaplar ne yazık ki kendisine iade edilmez.
Seyda, 1947-48 yıllarında Sansalkım (Nare) köyünde ikamet eder. Malum bu dönem, din eğitimine karşı sert tedbirlerin alındığı bir dönemdir.Seyda , öğrenciler sıkıntıya girmesin diye şöyle bir yönteme başvurur: Askerlerin köye muhtemel baskınında öğrencilerin dinî eğitim yaptıklarını bilmemeleri için, kendisi bir evde kalır, orada öğrencilere ders verirdi. Ders alan öğrenciler camiye değil, dörder beşer guruplar halinde değişik evlere gider, oralarda müzakere ve mütalaalarını yaparlardı. Yazın da bağ ve bahçelerde tedrisat yapardı.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), bana şunu anlatmıştı: Sıkıntılı dönemlerde gizli yerlerde öğrencilerime ders verirdim. Köye bir baskın yapılması ihtimaline karşı önceden haberdar olup tedbir alabilmemiz için köyün girişine bir nöbetçi bırakırdık.
Bölge Ulemasının Ona Duyduğu Saygı
Seyda, bölge halkı tarafından çok saygı gördüğü gibi, âlimler arasında da çok saygı görürdü. Eski müftü ve vaizlerden olan Mehmet Uyanık'ın Seyda'ya ne kadar saygı gösterdiğini bizzat müşahede etmişimdir. Merhum Mehmet Uyanık'ı yakından tanıyanlar çok iyi bilirler, o kimseyi fazla ciddiye almayan, her durumda oldukça rahat davranan bir kişiliğe sahipti. Yanlarında okuduğum diğer bazı önemli âlim ve müderrislere karşı nasıl davrandığına da tanık olmuştum. Onlarla konuşurken çok lakayt davranırdı. Fakat Seyda Molla Muhyeddin'in yanında çok hürmetkâr davranır, el-pençe divan dururdu. Büyük bir nezaket içerisinde, öğrenmek istediğini ihsas ettirerek ona bazı ilmî konularda sorular sorar ve Seyda'nın verdiği cevaplan can kulağıyla dinlerdi. Oysa o, Seydam dışındaki hocalara, yalnızca onları sınamak ve belki de zor durumda bırakmak için soru sorardı.
Bölgenin meşhur âlimleri de ona çok saygı gösterir, ilmî konularda belirttiği görüşlerini bir dayanak olarak kabul ederlerdi. Kendilerine sorulan ve çözmekte güçlük çektikleri meseleleri hep ona havale ederlerdi.
Seydam’ın torunu Hikmetullah Evrensel'in tanık olduğu şu hadise de onun âlimler arasındaki saygınlığını ortaya koymaktadır:
1981 yılında dedem Bayika (Yeşilçevre) köyünde iken bölgenin önde gelen âlimlerinden birinin yanına fıkhî bir mesele için bir zat gelir, fakat o meseleye bir çözüm bulamadığı için oğlu ile birlikte o kişiyi dedem Molla Muhyeddin'e gönderir. Dedem o kişinin fıkhî meselesini çözer. Fakat kendini ona gönderen alimi çok büyük bir âlim olarak kabul eden kişi, onun bu çözümü kabul edip etmeyeceğini oğluna sorar. İlk başta cevap vermek istemeyen oğlu, o kişinin ısrarı üzerine ona şöyle der: "Seyda, bu bölgenin âlim ve şeyhlerinin hocasıdır, onun verdiği fetvaya kimse itiraz etme cesaretinde bulunamaz, herkes onu saygıyla kabul eder."
Toplumsal Barıştaki Rolü
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), öğrenci yetiştirmenin yanı sıra, toplumda olup biten olaylara da ilgi duyar, barış ve kardeşliğin sağlanması konusunda gayret gösterirdi. Gerek aşiretler arasındaki ihtilaflar, gerekse aile hukuku ile ilgili sorunların çözümü konusunda öncülük ederdi. Özellikle devlet otoritesinin zayıf olduğu bölgede kargaşanın önlenmesinde, haksızlıkların bertaraf edilmesinde büyük rol oynardı. Özellikle güvenlik güçlerin olmadığı kırsal kesimde meydana gelen kavga ve adam öldürme olayların yaygınlaşmaması noktasında büyük kat- kılan vardı.
Bu konuda şu örnek Seyda'm toplumsal barışı tesis etmedeki rolünü izah etmeye kâfidir:
1974 tarihinde Siirt'in iki büyük aşireti arasında arazi davasından kaynaklanan bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştı. Zamanla her iki taraftan ölenler olmuş ve konu artık arazi anlaşmazlığını aşıp, kan davasına dönüşmüştü. Siirt'teki askeri birliğin alay komutanı bu kan davasının gittikçe büyük boyutlara ulaştığını görmekte, fakat bir çözüm bulamamaktaydı. Yaptığı fikir alış verişi neticesinde, bölgenin önde gelen din âlimlerinden biri olan Seyda Molla Muhyeddin Hocanın araya girmesiyle bu işin çözülebileceği kanaatine vardı. Alay komutanı, yanına üç araba dolusu askerle Seyda'm kaldığı köye gelir. Askerî arabaların geldiğini gören köylüler tedirgin olurlar, acaba medresede okuyan öğrencilere bir zarar verirler mi diye endişe ederler. Askerlerin köye doğru geldiği haberi Seydaya bildirildiğinde, hayırdır inşaallah, bir şey olmaz diye köylüleri sakinleştirir. Alay komutanı Seyda'nın yanma gelerek selam verir. Hal hatırını sorar. Aralarında kan davası bulunan iki aşiretin barışması için onun yardımını rica eder. Seyda da bu isteğini kabul edip iki aşireti barıştırmaya gider. Aralarında ki arazi sorununu da çözdükten sonra her iki taraftan evlilik çağma gelen kız ve erkekleri evlendirerek onları birbirleriyle akraba yapar. O günden beri artık iki aşiret arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkmaz olur.
Peygamberlerin varisleri olan Seyda ve benzeri âlimler, tıpkı peygamberler gibi sadece dinî konularda değil, aynı zamanda insanların maddî açıdan ilerlemeleri konusunda da öncülük etmişlerdir. Onlar, insanları dinî konularda bilgilendirip onları cehalet bataklığından kurtardıkları ve aralarında çıkan sorunları çözerek barış ve kardeşliği tesis ettikleri gibi, insanları çalışmaya da teşvik ederek ve kimi zaman bizzat da çalışarak maddî açıdan onların ilerlemesine öncülük etmişlerdir. Seyda'nın ömrünün son yıllarını geçirdiği Bayika köyünden biri bana şöyle dedi: "Şeyda köyümüze gelmeden önce fakirdik, fakat o geldikten sonra onun bereketiyle zengin olduk."
İnsanların zengin olmaları, sadece Seyda'nın oraya gitmesine bağlanamaz. Ancak Seyda çalışmanın önemini vurgulamış, tembelliğin ve boşa zaman harcamanın Allah katında ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatarak, onları çalışmaya ve kazanç elde etmeye teşvik etmiş, böylece onların zengin olmalarına katkıda bulunmuştur.
Eserleri
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), dünyaya açılma imkânına sahip olmadığından ve yeni gelişme ve çalışmaları takip edemediğinden dünya çapında bir üne sahip olamamıştır. Kanaatime göre eğer yeni çalışmaları takip etme imkânına sahip olsaydı, çağımızda bilinen Ebu Zehralardan, Nedvilerden aşağı olmazdı. Seyda tefsir, fıkıh, hadis ve kelâm gibi ilimlerin yanı sıra Arapça sarf, nahiv, belağat ve beyan ilimlerine de çok vakıftı. Kanaatime göre şayet bu ilimler yok olup gitseydi onları yeniden meydana getirecek birikim ve kabiliyette idi. Seyda'nın yaşadığı dönem ve çevre yeni eser yazmaya uygun değildi. Uygun bir ortam olmuş olsaydı en değerli eserleri meydana getirebileceğinden hiç şüphem yoktur. Bununla birlikte Seyda'nın en büyük eserleri yetiştirdiği talebeleridir. Seyda'nın ilminden feyiz alan binlerce öğrenci Türkiye'nin değişik bölgelerinde ilme hizmet etmiş ve halen hizmet etmeye devam etmektedirler. Yaşadığı şartlar göz önüne alındığında Seyda'nın bir ilim adamının yapabileceği her şeyi yaptığını söyleyebiliriz.
Seyda bilindiği şekliyle oturup bir eser yazmış değildir. Sadece 20 sayfa kadar tutan Risâletu'l-Esâs fi Ahkâmi'l-Haydi ve'n-Nifâs adındaki kitapçık Seyda'nın telif amacıyla yazdığı tek eserdir. Diğerleri ise bazı konularda yazdığı fetvaların bir araya getirilmesiyle oluşan Meklubat'ı, İbn-i Malik Elfiye'sinin üzerine eklediği 70 kadar beyit ve Tefsir, Fıkıh ve Nahiv kitaplannda müşkil olan konular üzerine yaptığı bir takım açıklamalardır. Bunlardan sadece Mektubat adlı eseri basılmıştır.
Şimdi Seyda'm saydığımız bu eserlerini kısaca değerlendirmeye çalışalım.
1- Mektubat (Fıkhı Fetvalar)
Seyda'm bu eseri büyük ölçüde kendisine sorulan fıkhı sorulara verdiği cevaplardan ve değişik vesilelerle yazdığı mektuplardan oluşmaktadır.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), cevap verdiği sorular arasında güncel konular da yer almaktadır. Örneğin organ nakliyle ilgili sorulan soruya Seyda kaynaklardan hareketle rahim naklinin caiz olduğunu söyler. Zira Nihayetu'z-Zeyn Şerhu Kurreti'l-Ayn adlı eserde şöyle geçmektedir: Eğer bir insanın bir organı kesilip de başkasına yapışır ve orada hayat bulursa, yapıştığı kişinin hükmünü alır (s. 36).
Bir soru da araba zekâtının gerekli olup olmadığına dairdir. Seyda'ya göre eğer araba kâr amacıyla satın alınmışsa, onun değeri üzerinden zekât vardır. Yok, eğer sadece çalıştırılmak için alınmışsa, kâr edilse bile, ona zekât yoktur. Zira Tuh/a adlı eserde belirtildiği gibi ticaret malının zekâtı bizzat malın kendisini değiştirmekle olur, onun kazancında olmaz (s. 36).
Diğer bir soru da siyasî partiler için çalışmanın hükmü ile ilgilidir. Seyda, dine faydalı olan partinin güçlenmesi için çalışmak gerektiğini ve bunun bir nevi cihat olduğunu söyler (s. 37).
Seyda, bölge halkı arasında sıkça meydana gelen boşanma konusuna çok tolerans ile yaklaşırdı. Mümkün olduğu kadar aileyi kurtarmaya çalışırdı. Bir ara kendisine gelen bir boşanma olayını hallettikten sonra, "Önemli olan sağlıklı bir evliliğin vuku bulmasıdır, aileyi birleştirmek için her türlü çareye başvurmak gerekir", demişti. Seyda'nın verdiği fetvaları incelediğimiz zaman bu yöntemin uygulandığını görmekteyiz. Örnek olarak şu fetvayı verebiliriz:
Bu varakaya bakan bilsin ki, bize şu olayın halledilmesi için başvurulmuştur: Ali, hanımına şöyle demiştir: "Üç talakın benden gitmiştir, babanın evine git, sen annemsin, bacımsın, sen bana lazım değilsin." Sözü edilen kişi bu sözünü Hüseyin ve Yasin'in huzurunda da tekrar etmiştir. Fakat bu sözün talak konusunda bir kinâye olduğu ilim ehlince bilinmesi gerekmektedir. Ali'den bu sözü söylerken neye niyet ettiğini sorduk, o da, bu sözü söylemeden kalbimde boşanma kastı vardı, fakat söz esnasında herhangi bir şeye niyet etmedim. Kinâye sözünün geçerli olabilmesi için niyetle birlikte olmasının gerekli olmasından dolayı, boşanmanın gerçekleşmediğine karar verdik (s. 25).
Seyda fetva verirken toleranslı davrandığı gibi, çok iyi bir araştırma yapar, incelediği görüşler arasında halkın yararına olanı tercih eder ve ona göre fetva verirdi:Örneğin üç talakla hanımını boşayan bir kişinin, boşadığı hanımı bir başkasıyla evlenmeden tekrar onunla evlenip evlenmeyeceği konusundaki bir meselede, Seyda değişik kaynaklan tarayarak şu görüşe varmıştır: İbn Hacer'e göre ihtilaflı bir nikâhla evlenip sonra üç talakla hanımını boşayan kişi tahlil (ikinci biriyle evlenme) olmadan onunla bir daha evlenemez. Ona göre söz konusu kişi, bu nikâhın batıl olduğu görüşünde olanları da taklit edemez. Fakat bana göre boşanan bu kişilerin yeniden evlenmeleri için tahlil zorunlu değildir. Zira Muhammed er-Remelî, İbn Kasım, Muğnî ve Aliyyu'ş-Şibramilisî'ye göre sözü edilen kişi ilk nikâhının geçersiz olduğu görüşünde olanları taklit edip, tahlil olmaksızın nikâhını yenileyebilir.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), Muhammed er-Remelî'nin İbn Hacer'e denk olduğunu, dolayısıyla Remelî'in sözüyle amel edilebileceğini söyler. Kaldı ki, er-Remelî sözü geçen âlimler tarafından da desteklenmiştir (s. 8-9).Mektubatta Bingöl âlimlerinin beş farklı konuda sordukları sorulara cevap teşkil eden bir mektup da yer almaktadır, (s. 63) Seyda, kendisine gelen sorulara cevap verdiği gibi, çözmekte zorlandığı konularda başkasına sormaktan da çekinmezdi. Örneğin yakın mesafelerde olan birkaç köyün Cuma namazlarını kılabilmeleri için hepsinin bir araya toplanmalarının gerekli olup olmadığı konusunu Mısır'da bulunan Ezher Üniversitesinin öğretim üyelerine bir mektupla sormuştur, (s. 26-29)
2- Risâletu'l-Esas fi Ahkâmi'l-Haydi ve'n-Nifas
Seyda'm telif maksadıyla yazdığı tek eseridir. Elimizde bulunan bu eser, Hicrî 1380 yılında Ramazan adında bir kişi tarafından istinsah edilmiştir.
Seyda bu eserin girişinde, hayız konusunda fazla soruların sorulduğunu, bu sorulara cevap teşkil eden bilgilerin kitaplarda derli toplu olmadığını, onun için bu konu ile ilgili gerekli bilgileri güvenilir kaynaklardan derleyerek bir arada toplamak istediğini belirtir.
Seyda bu eserde, hayız, nifas ve istihazanın tanımını yapmakta ve hayız konusunu detaylı bir şekilde ele almaktadır. Hayızın dışında kadınların gördüğü nifas ve istihaza ile ilgili bilgi de veren Seyda, bu durumda olan kadınların ibadet konusundaki mükellefiyetlerini açıklamaktadır. Seyda Şafiî mezhebini esas almakla birlikte Hanefî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinin konuyla ilgili görüşlerine de yer vermektedir.
3- İbn-i Malik'in Elfiyesi'ııin Üzerine Eklediği 70 Kadar Beyit
Seyda şiiri çok severdi. Bazı konularda değişik şairlerin şiirlerini söylediği gibi, kendisi de değişik konulan şiirle ifâde ederdi. Şiir yazma kabiliyeti çok yüksekti, zaman zaman bazı konularda şiir inşa ederdi. Seydam, elimizdeki matbu Mektubatında da bazı konulan şiirle dile getirdiğini görmekteyiz. Seydam Elfiye üzerine yazdığı şiirler, İbn Malik'in işlediği bazı konuları daha ayrıntılı ve farklı bir şekilde dile getirmesi ve Celalüddin es-Suyûtî'nin Elfiye'ye yaptığı şerhi izah etmek şeklindedir.
4- Tefsir, Fıkıh ve Nahiv Kitaplarında Müşkil Olan Konular Üzerine Açıklamalar
Seyda, değişik kaynaklarda anlaşılması zor olan bir takım ibareleri çözme sadedinde bir takım izahlarda bulunmuştur. Bunlann bir kısmı Mektubat adlı eserinde yer almış, diğer bir kısmı ise el yazma şeklindedir.
Bir Mutasavvıf Olarak Seyda Molla Muhyeddin(K.S.A.)
Seyda, bir ilim adamı olmakla birlikte aynı zamanda bir mutasavvıf idi. Nakşibendi tarikatında şeyh mertebesine ulaşmıştı. 17 yaşında ilmi icazetnameyi alan Seyda, 22 yaşında Şeyh Abdulhakim el-Huseynî (Menzil Şeyhi M. Reşid Erol'un babası) ile birlikte zamanın meşhur mutasavvıflarından olan Suriye'de ikamet eden
Şeyh Ahmed el-Haznevî'nin yanında tasavvufî ve ilmî çalışmasını sürdürmüş, ancak Şeyhinin vefatı üzerine Norşinli Şeyh Muhammed Maşuk'tan tasavvuf eğitimini tamamlamış ve ondan irşad iznini almıştır.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s)'in, çocukluk hayatını bir tarafa bırakırsak bütün hayatı ilim, zikir ve irşat ile geçmiştir. O, son derece mütevazı idi. Şöhretten uzak bir yaşayışı benimsiyordu. İlmi ile hiçbir zaman kibirlenmezdi. En büyük gayreti ilim öğretmek ve halkı aydınlatmaktı. Tasavvufta da irşad görevi olduğu halde, en yakın çevresi dahi onun irşad şeyhinden çok, büyük bir âlim ve ilim talebelerini yetiştiren bir şahıs olarak tanıyordu.
İnsanlara kızmaz, sesini yükseltmezdi. Herkesin gönlünü almayı, herkesle ilgilenmeyi kendisine düstur edinmişti. Sade giyinirdi. Medreseden mezun olduktan sonra 60 yıl boyunca ilimle, zikirle ve ilmi talebe yetiştirmekle meşgul olmuştur. Az yer, az uyurdu. Seyda'nın, yiyeceğin az olduğu dönemlerde talebeleri çok yesin diye aç kaldığı çok zamanlar olmuştur.
Seyda, tasavvuf konusunda çok kişiye ders vermiş, bunlardan tasavvufi eğitimini tamamlayan 6 kişiye irşad izni vermiştir. Bunlar, kendi şeyhi olan Şeyh Maşuk'un oğlu Şeyh Bedreddin, Norşinli Hazret Muhammed Diyauddin'in torunu Şeyh Fadli, Molla Havi, Molla Hasip, Molla Abullah-ı Dibo ve Molla Muhammed-i Arıncı'dır.
Sonuç
Medrese eğitim geleneğine göre yetişen ve bu gelenek çerçevesinde ders veren büyük müderris Seyda Molla Muhyeddin, 78 yıllık ömrünü büyük ölçüde ilim öğretmeye ve insanlar arasında baş gösteren dinî ve dünyevî sorun- lan çözmeye hasretmiş ilim aşığı bir kişi idi. Seyda, başta Arap dili ve belâgati olmak üzere tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi İslâm! ilimlerin hemen her alanında otorite idi. Klasik kaynaklan çok iyi özümsemiş olan Seyda, özellikle fıkıh kitaplanna, her satınnı ezberlemişçesine vâkıftı.
, ilim adamlığının yanında, zühd ve takvâya dayalı yaşamıyla da şöhret bulmuştu. Nakşibendi tarikatında şeyh mertebesine ulaşmıştı. O, dinî ilimleri öğrettiği gibi, insanlara İslâm ahlâkını ve tasavvufa dair hakikatleri öğretmede de rehberlik etmiştir.
Seyda Molla Muhyeddin (k.s), yalnızca öğrenci yetiştirmekle kalmamış, yöresinde olup biten olaylarla da ilgilenmiş, toplumda barış ve kardeşliğin sağlanması konusunda büyük cehd ve gayret göstermiş ve meydana gelen sorunların çözümüne de katkıda bulunmuştur. O, özellikle devlet otoritesinin zayıf olduğu zamanlarda kargaşanın önlenmesinde ve haksızlıkların bertaraf edilmesinde büyük rol oynamıştır.
Tıpkı peygamberlerin vârisleri olan bütün âlimlerin yaptıkları gibi, Hz. Peygamber'in bir vârisi olarak Seyda da, sadece dinî hususlarda değil, aynı zamanda insanların maddi açıdan ilerlemeleri konusunda da öncülük etmiştir. O, insanları dinî konularda bilgilendirip onları cehalet bataklığından kurtardığı ve aralarında çıkan sorunlara çözümler getirerek barış ve kardeşliği tesis ettiği gibi, insanları çalışmaya da teşvik ederek maddî açıdan onların ilerlemesine de öncülük etmiştir.
Seyda, yaşadığı şartların elvermemesi nedeniyle dünyadaki yeni gelişme ve çalışmaları takip etme imkânına sahip olmadığı için, dünya çapında bir üne sahip olamamıştır. Şayet yeni çalışmaları takip etme imkânı bulsaydı, Seydam, çağımızda ilmî alandaki başarılarıyla tanınan Ebu Zehra, Nedvi vb. âlimler kadar üne kavuşabileceği kuşkusuzdu.
Ardından pek fazla yazılı eser bırakmayan Seyda'm en büyük eserleri yetiştirdiği talebeleri olmuştur. Seyda'm ilminden feyiz alan binlerce öğrencisi, Türkiye'nin farklı bölgelerine dağılmış olarak ilim yolunda hizmet etmeye devam etmektedirler.
Kısaca, yaşadığı ortam ve şartlar göz önüne alındığında, Seyda'nın, sorumluluk bilincini kuşanmış, ulema geleneğinin bir varisi olarak üzerine düşen hemen her görevi hakkıyla yerine getirdiğini söylemek mümkündür. O, ilmî alanda yapılması gerekenleri yaptığı gibi, toplumsal alanda da sorumluluklarını yerine getirmiştir.Cenab-ı Allah onların izinden gitmeye bizi müesser kılsın .Şefaatlerine nail eylesin. Amin
- tarihinde oluşturuldu.