Şeyh Fadlullah (k.s.)

SEYDA FADLULLAH (K.S) HZ. HAYATI

GENÇLİK DÖNEMİ 

Allah Tealâ'nın veli kullarının görevleri kalpleri haram arzulardan, dünya sevgisinden çözüp Allah Tealâ'ya bağlamaktır. Bir kişi bir velinin terbiyesine girerse, o kişi büyük bir sorumluluk altına girmiş olur. Şeyhinin hakkını vermek için ne kadar çalışsa azdır. Mürşidi kâmil olan insan Allah ile kul arasında rehberdir. Sah-ı Nakşibend Hazretleri bir mürşidi kâmilin görevinin nereye kadar sürdüğünü şöyle anlatır; "Bizler, Allah Tealâ'ya ulaşmada bir vasıtayız. Bizden kesilip asıl maksada, Cenab-ı Hakk'a bağlanmak gerekir. Gerçek mürşidlerin yolu budur. Allah Tealâ'ya vasıl olan arifler, diğer insanlara bu işte rehberlik ederler. Onlar, bu yolun çocuklarını önce hakikat beşiğine yatırıp sıkıca bağlarlar. Vuslata kadar onları terbiye sütü ile beslerler. Cenab-ı Hakk'a vuslat hâsıl olunca özel bir şekilde bu takip ve terbiye işini keserler. Böylece müridlerini Allah Teâlâ'nın huzurunda kabul görmüş, mahrem daireye girmiş birisi yaparlar ve aradan çıkarlar. Artık bundan sonra müridler arada bir vasıta olmaksızın Allah Teâlâ'dan ilim ve feyiz alacak hale gelirler. yöne Buna güç yetirebilirler." İşte bu hâle ulaşmak mürşid-i kâmil ile mümkündür. Böyle bir hâli elde eden kimse sonsuz bir ömür bulsa ve bütün ömrünü bu nimete şükür için harcasa yine de bu nimetin şükrünü yerine getiremez. Kul için asıl olan halka değil, Hakk'a yakın olmaktır.

İşte böyle büyük bir sorumluluğu üzerine alan; günümüzde imanı koruyup muhafaza etme elde ateşten kor tutmaktan daha zorken, insanlığa sünneti, takvayı, marifetullahı, aşkullahı öğreten, zor anlarında sıkıntıları gideren, kalplere genişlik ferahlık veren bir zat; Resül-i Ekrem'in (S.a.v) kâmil ve mükemmil varislerinden, bütün ümmetin kıymeti rahmet vesilesi, âlim, zahid, mütevazı kişilik, büyük insan Seyda Fadlullah Hazretleri (k.s) , 1950 yılında Nurşin'de dünyaya gelmiştir. Babası Şeyh Nasır Hazretleri; Molla Fethullah'ın oğludur. Annesi Şeyh Abdurrahman-i Tâği'nin torunu, Şeyh Masum'un kızı Hicrete Hanımdır. Şeyh Lütfi Efendi, Şeyh Abdullah Efendi, Şeyh Burhan Efendi, Şeyh Zeki Efendi, Şeyh Selahattin Efendi, Şeyh Rıda Efendi, Şeyh Baha Efendi olmak üzere 7 erkek ve 4 kız kardeşlerdir. Dört abisi geçen yıllarda vefat etmiştir. 

O yörenin kültürüne göre bir çocuk dünyaya geldiğinde, onun nasıl bir kişiliği olması isteniyorsa bebekken yastığının altına istekleri ifade eden bir kitap koyulurdu. Seyda Fadlullah Hazretleri de dünyaya geldiği zaman babası onun Yastığının altına muhabbetle ilgi bir kitap koyar Seyda Fadlullah Hazretleri bu sebepten "Bende Allah dostlarına karşı çok muhabbet vardır Dedem Abdurahman-ı Tâği Hazretleri, dünyaya geldiğinde yastığının altına Yusuf ile Züleyha kitabını koymuşlar. Benim tabiatım dedeminkine çok benzer" demişlerdir.

Henüz 5 yaşındayken Kurân-ı Kerim okumayı öğrenen Seyda, ilk olarak 1963 senesinde Demirci medresesinde eğitime başladı. Demirci medresesinde dersler "Hazret" lakabıyla tanınan Muhammed Diyauddin Hazretlerinin yetiştirdiği hocalar tarafından verilirdi. İlk olarak Molla Arif'ten ders almaya başlayan Seyda Fadlullah Hazretleri, 1970 senesine kadar burada 7 yıl okudu. İlk önce Arapça, sarf, nahiv, emsile, bina, azra adındaki kitapları sırasıyla okumuştur, bu kitaplar başlangıç gramer kitaplarıdır. Daha sonra Suyuti ve Molla Cami gibi daha ileri seviye gramer kitaplarını bitirmiştir. Bir öğrenci Molla Cami'yi bitirince artık o, medrese eğitiminde önemli bir merhaleyi tamamlamış sayılır Bundan sonra Usul-ü Fıkıh, Usul-ü Kelam, Usul-ü Hadis ilimlerini okurlar, sonra seçtikleri bir dal üzerine uzmanlaşırlar. Seyda Fadlullah Hazretleri ise İslâm hukuku ve tefsir alanında ilmini derinleştirmiştir.

ASKERE GİDİŞ 

Uzun yıllar zor şartlar altında geçen eğitim hayatı, mum veya gaz lambası altında 4-5 arkadaş ile birlikte ders çalışması, babasının vefatı; Seyda Fadlullah Hazretlerinin göz rahatsızlığının ilerlemesine sebep olur. Askere gitmek için başvuru yapılacağı dönemde, muayene için Diyarbakır'a gelir. Termenalden taksiye binip tanıdıkları bir eczacının yanına gider. Arabadan inerken gözlükleri düşer ve camları kırılır. Taksicinin yardımıyla eczacının yanına gider. Eczacı akşam saati olduğu için O'na bir adres verip otele gönderir: “Gözlükleri ben yarına kadar tamir ettiririm” der. Taksiyle otele giderler fakat otel doludur. Kalacak bir yer de yoktur. Seyda Fadlullah Hazretleri ben ne yapacağım diye düşünürken kapıda bir asker belirir onu ne yaptığını sorar meseleyi anlatınca benim tanıdığım küçük iyi bir pansiyon var istersen seni oraya götüreyim der. Hadisenin devamını Seyda Fadlullah hazretleri şöyle anlatıyor o asker önde ben onun 2 adım arkasında yürüyorduk ne benden çok uzaklaşıyor ne de bana çok yaklaşıyordu yavaş yavaş yürüyorduk küçük 2 katlı bir otelin önünde durduk kapıyı çaldık kapı açıldı bir adam beni içeri buyur etti. Kimseyi rahatsız etmemek için tek kişilik oda istedim odalar iki yataklıydı. İki kişi ücreti ödeyip, yalnız kalmak istedim. Otelin sahibi, oteli bir ortakla beraber işlettiklerini, ücretin yarısını alacağını, kendisinin düşen parayı almayacağını ve eğer gece müşteri gelirse iki kişi ücreti kimse gelmezse de tek kişi ücreti alacağını söyleyip Seyda hazretlerini odasına yerleştirir. Otel sahibi, akşam ve sabah kahvaltı da vereceğini söyler. Sabah kahvaltıda “sen burayı nasıl buldun? burayı herkes bilmez. Burası tanıdıkların geldiği küçük bir yerdir” der. Seyda hazretleri “beni buraya bir asker getirdi” diye cevap verir. Otelin sahibi “Siz buraya geldiğinizde yalnızdınız, yanınızda kimse yoktu.” der. Hazretin (k.s) torununu sıkıntılı anında yalnız bırakmamışlardır. Göz muayenesi yapılan Seyda Fadlullah hazretlerine 15 derece miyop teşhisi konulmuş ve göz bozukluğundan dolayı askerlik yapamayacağına dair rapor verilmiştir.

 

İLİM TAHSİL ETTİĞİ HOCALAR 

Seyda Fadlullah Hazretleri 1963-1970 yıllar arasında Demirci Köyü'nde Molla Arif'in yanında ilmini aldı. Daha sonra Kuşan Köyü'nde Molla Sıddık'ın (Kuşdiyan) yanında ilmine devam etti. 1973 yılında ise İslam alimlerinin ortak görüşüyle en büyük alimlerinden olan Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanında okudu. 1979 senesinde Molla Muhyeddın Hazretlerinden icazet aldı, Bunlara ek olarak Kozluk da Molla Sabri'nin yanında 1-2 hafta teberrüken okudu.

Molla Muhyeddin Hazretleri yurt içinde ve yurt dışında büyük hizmetler yapmış, İslâm, alemine ışık tutmuş birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bunlardan bazıları merhum Molla Sadrettin Yüksel Hoca Efendi Hasip Seven Hoca Efendi, Şeyh Bedrettin, Mutlu, Molla Muhammed Dalar Hoca Efendi ve yurt dışında Ramazan el-Buti Hoca Efendi'dir. 

Seyda Fadlullah Hazretleri, bir sohbetinde hocasından bahsederken Molla Muhyeddinin ilmi, Şeyh Fethullah Verkanisi Hazretlerinin ilmi düzeyindeydi, Abdurrahman-, Tâği Hazretleri onun hakkında; "Bütün ilmi kitaplar yansa, yok olsa Molla Fethullah o kitapları satır satır geri yazabilir" demiştir. Molla Muhyeddin Hazretlerinin ilminin derinliğinin bilinmemesinin sebebini Seyda(k.s) "Bir âlimin ilmi ancak onun ilmini anlayacak âlimlerle birlikte olunca anlaşılabilir" diyerek açıklamıştır. Yaşadığı dönemde onu anlayabilecek âlimler olmadığı için değeri bilinememiştir.

Molla Muhyeddin Hazretlerinin Ankara Ziyareti Sırasında eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan, âlim bir zat olduğu için kendisini makamına davet eder. Molla Muhyeddin Hazretlerinin ilmi mübalağa mı, yoksa gerçek mi tetkik etmek ister ve halledemediği 5 mevzu hakkında sorular sorar. Aldığı cevaplar onu hayrete düşürür. Çünkü aldığı cevap: "Buhari'nin 3. cild, 120, Sayfasında şu meseledir şeklindedir. Kitapları açıp inceleyince hayretler içerisinde sayfa ve satırına kadar numara verilerek sorularının cevaplarını aldığını görür.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hastalığı esnasında kendisine: "Efendim sizden sonra ilim yönünden bir ihtiyacımız olduğunda meseleler kime soralım?" diyen talebesine "Garzan bölgesinde Molla Muhyeddin(k s) isminde bir âlim var, ona müracaat edin" demiştir.

Mısırda Ezher Üniversitesi'nden Arabistan'daki fetva makamından ona birçok mesele hakkında sorular sorulmuş, sorulara mektup ile cevap verilmiştir. Sonradan bu mektuplar evlatları tarafından bir araya getirilip düzenlenmiştir. Böyle bir âlim kendisine dünya mevkileri, isminin önüne gelecek unvanlar sunulurken bunların yerine kendisine "Molla" (öğrenci) denilmesini tercih ederek bizlere bir tevazu örneği göstermiştir.

Seyda Falullah Hazretleri hem zahiri eğitimini, hem manevi eğitimini büyük âlim Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanında tamamlamış, 1979 yılında da ondan icazet almıştır. Nurşin'de kalabalık bir ulema topluluğu ile birlikte tören yapılarak hizmete başlamıştır. Bir mürşid, her devirde kendi yetiştirdiği talebesini omzuna ayağı ile bastırarak daha yukarı taşır. Bunun hikmeti ise; zaman daha kötüye gitmektedir ve insanlara faydalı olmak eskisine göre daha zordur.

İnsan, terbiye ve eğitim ile kemale ulaşmak kabiliyetine sahip, sosyal ve toplumsal yönü olan, gönül sahibi bir varlıktır. İnsanın bu dünyaya geliş sebebi Yaratıcı'yı tanımaktır. Cenab-ı Hakk'a karşı şahsi olarak sorumlu olmakla birlikte, kendisini ve etrafını tanımak, çevresini geliştirmek mecburiyetindedir. Yani insan, bu dünyada boşu boşuna yaratılmış herhangi bir varlık değildir. Bilakis o, daha bu dünyaya gelmeden önce başka âlemlerde ilmen ya da ruhen mevcut olup buradaki hayatına belli bir gaye için gönderilmiş, kâinatın göz bebeği bir varlıktır. 

Şeyh Galip şöyle demiştir:

"Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen Merdümr-i dide-i ekvan olan âdemsin sen" İşte Seyda Fadlullah Hazretleri de Tarikatı Muhammediyye'ye mazhar olma şerefine nail olmak, nefsini tezkiye etmek, kıymetli hayatını heba etmemek için tasavvuf eğitimi almak üzere bir şeyh aramaya başlar Şeyh Maşuk Hazretleri bir sohbeti esnasında "Sana elbiselik vereyim, gel benim talebem ol" der Fakat Seyda Fadlullah Hazretleri O'na. :"İnsan kendi ailesinin sütü kendisine yetmezse, başka yere evlatlık verilir" der Bu sözden maksat; insan kendi yakınına merhamet eder, sevgisinden dolayı onu gereği gibi eğitemeyebilir. Lakin yabancı biri böyle değildir O sever, fakat acımaz. Terbiyenin gerekliliklerini yerine getirir Seyda , Seyda Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanına okumaya gitmesinden dolayı eleştirilir, herkes sizin ailenizin yanına ilim almaya gelirken sen başka bir yere gidiyorsun, derler. Seyda Fadlullah Hazretleri ise karşılaştığı bu durum için memnun olur. Çünkü Abdurrahman-ı Tâği Hazretleri de Sıbgatullah Arvasi Hazretlerinin yanına okumaya giderken aynı eleştirilere maruz kalır, Seyda Fadlullah Hazretleri de "Çok şükür büyüklere mutabaat ettik" der.

Seyda Fadlullah Hazretleri, ilk olarak daha önceden hocası olan Şeyh Muhammed Arapkendi Hazretlerinin yanına gider, niyeti Şeyh Muhammed Arapkendi Hazretlerine hem hizmet hem de amel etmektir, böylece yakını olmayan bir âlimden terbiye almış olacaktır. Bir sohbetinde: "Eğer hastalanırsa ben onu sırtımda doktora götürür, getiririm evimde, medresede hizmetimi bizzat yaparım." demiştir.

Seyda Fadlullah Hazretleri, Şeyh Muhammed Arapkendi Hazretlerinin yanında bir kaç gün kalır niyetini o mübarek zata açar o da: "İstihare yapalım" diyerek cevap verir. İstihareden sonra "Senin kısmetin bizim yanımızda değildir. Senin kısmetin Molla Muhyeddin'in yanındadır" diyerek onu Baykan'a gönderir. Baykan bir dağın eteğinde önünden ufak bir dere akan, 30-40 haneli bir köy... Gerçek manada tefekkür edilecek bir uzlet makamı, sakin bir ortam, insanların fazla gelip geçmediği bir yerdir. Alimlerin ve büyük zatların yetiştiği küçük, fakat büyük hizmetlerin yapıldığı bir medrese... Seyda Fadlullah Hazretleri, Baykan'a giderken bir rüya görür. Rüyasında yeni yapılmış çok büyük bir camii vardır. Caminin halıları serilmiş, çinileri döşenmiş, kubbesi yapılmıştır. Lakin bir eksiği vardır. Elektriği döşenmiş, fakat prizleri bağlanmamıştır Seyda (k.s) uyanır ve rüyanın yorumunu merak eder, Molla Muhyeddin Hazretlerinin medresesine varır.

Molla Muhyeddin Hazretleri, medresede sohbet etmekte, gönülleri aydınlatmaktadır. Seyda (k.s) gelip O'nun elini öper ve sohbetine iştirak eder. Yalnız kaldıklarında geliş sebebini açıklar. Şu müthiş cevabı alır: "Siz Hazret'in (k.s) torunusunuz. Siz ruhu ile Arş-ı Âlâ'ya yükselme kabiliyetine sahip, nefis terbiyesi bakımından eksiği olmayan kimselersiniz. Siz yeni yapılmış bir camii gibisiniz, tek eksiğiniz bir usta tarafından elektrik bağlantınızın yapılmasıdır" der.

Seyda Hazretleri işareti anlamış, rüyası yorumlanmış, kalbi mutmain olmuş halde Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanında amel etmeye başlar Hocası şimdi şeyhi olmuştur. Onu elinden tutup manevi ufuklara doğru bir yolculuğa çıkarmıştır.

Seyda Fadlullah Hazretleri, Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanında amel yaparken bir yandan da hocasının medresedeki işlerine yardımcı oluyor talebe okutuyordu. Bazı günler yeşillik yerlere gider oralarda virdini çekerdi. Günde 90.000 Lafza-ı Celal zikri çekmesinden dolayı Şeyhinin hanımı: "Sen bu çocuğu öldüreceksin. Bu kadar yükleme, yazıktır" diyerek endişesini dile getirdi.

Seyda Fadlullah Hazretlerinin amel yaparken okuttuğu talebeler arasında Molla Muhammed Dalar Hoca Efendi de vardır. Molla Muhammed Dalar Hoca Efendi, Molla Muhyeddin Hazretlerinin talebelerindendir. Molla Muhyeddin Hazretleri, Muhammed Dalan Hoca Efendiye, yanında okuması için Seyda Fadlullah Hazretlerini işaret eder. İlerleyen yıllarda bu işaretin manası ortaya çıkar. Muhammed Dalan Hoca Efendi, Seyda halifesi olarak irşat izni alır.

Seyda Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanında 3 yılda amelini tamamlayan Seyda (k.s) feyiz ve kemal bulunca Molla Muhyeddin Hazretleri: "Senin işin artık sona erdi" der, Artık ayrılık vakti gelmiştir. Seyda ( k.s) ağlayarak: "Beni yalnız bırakmayın, sizin yanınızda çok kısa süre kaldık" diyerek ayrılmak istemediğini söyler. Molla Muhyeddin Hazretleri: "Siz seyyidsiniz. Buraya geldiğinizde zaten hazırdınız. Sizin durumunuz Seyyid Taha Nehri Hazretlerine benzer. Mevlana Halid'in (ks) yanından ayrılırken O da çok kısa kaldığından ayrılmak istemediğini belirtmiştir. Lakin Mevlana Halid (k.s) kendisine: "Hz. Davut (a.s), imtihan için Hz. Süleyman (a.s) ve kardeşlerini çağırır ve babası onlara Sorular sorar. Hz. Süleyman (a.s) hem gülümser hem de cevap verir, Sonradan aslında bu soruların cevabını bilmediğini, fakat bir karıncanın kulağına gelip cevapları fısıldadığını anlatır. İşte sizler de onlar gibisiniz. Sadece sizin kulağınıza bazı şeyleri fısıldamamız gerekiyordu, bizler onu yerine getirdik demiştir" diyerek bu kıssayı anlatır. Artık gidip insanlara faydalı olması gerektiğini işaret eder.

Seyda Fadlullah Hazretlerinin omuzlarında ağır bir yük vardır. Ona bazı manevi işaretler gösterilir. Gördüğü rüyayı şöyle anlatır: Nurşin de çarşıya gitmiştim. Ağabeyim Şeyh Lütfi gelip bana: "Hz. Resulullah (s.a.v) ve Hz. Ebu Bekir (r.a) seni bekliyor" dedi. Yüksek bir tepenin üstünde onları gördüm. Koşarak yanlarına vardım ve ellerini öptüm. Hz. Peygamber (s.a.v) "Neredeydin?" diye sordu. "Ya Resulullah! Ayakkabılarımı boyatmaya gitmiştim" dedim. "Sen batı illerine gideceksin, Oradaki insanları irşad edeceksin" buyurdu. Bende "Ya Resulullah! Ben çok hasta ve fakirim oralara gitmeye ne gücüm ne de param yeter diye cevap verdim, Hz. Seyda Peygamber (s.a.v) Hz. Ebu Bekir'e' dönerek: "O'nun boya parasını ver" diye işaret etti. Ben "Ya Resulullah! Onu kastetmemiştim" dedim. Hz. Ebu Bekir ayakkabılarımı göstererek: "Sen git ayakkabıları boya parasını bile biz veririz" buyurdu. Seyda Fadlullah Hazretlerinin batı illerine yönelişi böylece başlamış olur.

GENÇLİK DÖNEMİNDE YAŞADIĞI HADİSELER 

Şeyh Fadlullah Hazretleri 15-16 yaşlarında medresede eğitimine zor şartlar altında devam ederken, babası Şeyh Nasır Hazretlerinin teveccüh yapacağını duyması üzerine iki arkadaşı ile birlikte babasının yanına giderler. Teveccüh, müridlerin manevi ilerlemesi açısından etkili, mürşidin nazar ve nefesiyle müridi etkileyip onu bir bakıma ruhi yükselişe hazırlamasıdır. Güneşe tutulan büyüteçlerin yoğunlaştırdığı güneş ışınlarının temas ettiği maddeleri yakmasına benzer. 

Teveccüh sırasında Şeyh Nasır Hazretleri Seyda (k.s) önüne geldiği zaman onda farklı haller görür ve ağlamaya başlar. Etraftakiler Seyda (k.s) dışarıya çıkarmak isterler lakin Şeyh Nasır (k.s) buna müsaade etmez. Aynı teveccühte Şeyh Fadlullah Hazretleri de gördüğü bazı hallerden dolayı babasına muhip olur. Öyle ki Şeyh Nasır Hazretlerinin yaptırdığı teveccühte muhabbetten cezbelenen insanlar olmuştur. Bazılarının ağzından yanık ciğer kokusu duyulmuş ve cezbelenen bu insanlar muhabbetten birkaç gün kendilerine gelememişlerdir. Seyda Fadlullah Hazretleri teveccüh sonrasında babasına olan hissiyatını şöyle anlatır: "Beni öyle bir hal almıştı ki bütün gün babamın sohbetlerini dinler, yanında hiç ayrılmazdım. Onu göremediğim zamanlar evdeki tek resmine saatlerce bakardım. Bir gün yanına gidip artık okumayı bırakıp, kendisinin yanında amel etmek istediğimi Ona söyledim. Babam ise eliyle işaret ederek: "Senin eğitimin bitti mi? Haydi git, eğitim tamamlanmadan amel olmaz" dedi. Elinin o hareketi ile kalbim bir anda buz gibi oldu. Bendeki o hâl kayboldu. Kendimi ona Karşı bir yabancı gibi hissettim ve derhal medreseye geri döndüm." O zaman medreselerde zor şartlar hâkimdir. Isınmak, yemek, su, tuvalet gibi ihtiyaçlar güçlükle temin edilmektedir. Çok soğuk havalarda dahi abdest, banyo ve tuvalet ihtiyacı medrese dışında giderilmektedir.

Seyda Fadlullah Hazretleri, 1970 yılında başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır. "Çok soğuk bir Şubat gecesinde gece namazına kalktığımda abdest almak için dışarı çıktım. Fakat baktığımda kulleteynin suyu donmuştu. Ne yapacağımı düşünürken arkadaşlardan biri buzu kırdı ve o sudan birlikte abdest aldık. Divana gelip evradımı çekmeye başladım. Bitirdiğimde bedenimde bir sıcaklık hissettim. Baktığımda buz bedenimi kesmiş ve her taraf kan olmuştu. Tekrar gidip o buzlu su da abdest aldım. Şimdi kaloriferli evlerde, banyolarda sıcak su varken sabah namazına kalkmayan insanları düşündüğümde üzülüyorum." Kulleteyn, 105 cm derinliğinde, 50 cm çapında, 206 It su alan büyük bir havuzdur. İçinden su alınıp abdest ve gusül alınabilmektedir.

Medresede kalan öğrencilerin yemek ihtiyaçlarını köylüler giderir. Öğrenciler her gün bir tabak alarak evleri ziyarete giderler, o gün evde ne yemek pişmişse bir tabak yemek kendilerine verilir. Seyda (k.s) o günleri şöyle anlatır: “Bir gün arkadaşlarla yemek almaya gittik. Medreseye döndüğümüzde hepimizin elinde bir tabak bulgur pilavı vardı. Etli yemek köye misafir geldiği zaman çıkardı. Et misafire ikram edilir suyu talebelere verilirdi. Öyle günlerden birinde bana da et suyu gelmişti. Bende kuru ekmeği et suyuna doğrayıp yedim. O yemeğin lezzetini hâlâ unutamam. Biz eskiden senede bir portakal görürdük. Bazı meyveleri bilmezdik bile. Böyle zorluklar ve sıkıntılar içinde eğitimimizi tamamladık. Şimdi insanlar bolluk ve rahatlık içinde fakat hizmetleri ve amelleri çok az.” 

Molla Muhyeddin Hazretleri ve Seyda Fadlullah Hazretleri arasındaki münasebetler dikkat çekicidir. Seyda Fadlullah Hazretleri Hazret'in (k.s) torunu olduğundan, Molla Muhyeddin Hazretlerinin yanında önemli bir yere sahiptir. Seyda Fadlullah Hazretleri medreseye gelip derslere başlayınca Molla Muhyeddin Hazretleri evden bir yatak getirilmesini ister, Diğer öğrencilere de yataklar toplanırken o yatağın en üste konulmasını tembihler. Yatağın üstüne bir şey konulunca Molla Muhyeddin Hazretleri çok kızmaktadır. Bir gün gelen bir misafir namazını yetiştirmek için acele ederken ceketini Seyda'nın (k.s) yatağının üstüne koyar. Molla Muhyeddin Hazretleri buna çok kızar. Dersi bırakır, ayağa kalkar. Ceketi yatağın üstünden alır, askıya asar: “Subhanallah hiç dikkat etmiyorlar.” der. 

Seyda Fadlullah Hazretleri de bu konuda hocasının çok hassas davrandığını bilir. O anda olan olayı dikkatle seyreder ve derse tekrar geri döndüklerinde Molla Muhyeddin Hazretleri, Seyda'yı (k.s) yanına çağırır: “Molla Fadlullah, yatak benim evimden geldiği için böyle davrandığımı düşünüyorsun; lakin bizim hassasiyetimiz Hazret'e mutabaattır” der ve Hazret (k.s) ile ilgili hadiseyi nakleder: “Yağmurlu bir günde halifeleri ile beraber Hazreti merkatte  arkasındaki yaşlı saliklerden biri elindeki bastonunu çamur olmasın diye Seyda  ailesine ait mezar taşlarından birine dayar. Hazret (ks) arkasını dönüp durumu gördüğünde ona çok kızar “Seyda-i Taği'nin (k.s) merhameti olmasaydı seni tarikattan men ederdim. Sen nasıl bastonunu o kabirlere dayarsın der. Hazret (k.s) böyle davranırken, sen onların torununa bizim nasıl davranmamızı beklersin?” diyerek bir edep dersi verir. 

Öğrencilerden bazıları bir gün Seyda Fadlullah Hazretlerini kenara çekerler ve “Sen, bizim hocamızı rahatsız ediyorsun. Sen, içeri girip çıktığında hocamız her seferinde ayağa kalkıyor!” derler. Seyda (k.s) dikkat eder, gerçekten salona her girip çıktığında Molla Muhyeddin Hazretlerinin kalem almak, kitap koymak bahanesiyle ayağa kalktığını görür. Çok müteessir olur. O günden sonra salona girip çıkarken çok dikkat edip, onları rahatsız etmemek için gayret eder. 

Şeyh Fadlullah Hazretleri 18 yaşında Seyda Molla Muhyeddin Hazretlerinin Baykan'da medresesinde talebe iken, soğuk bir kış gecesi erkeklerin toplandıklarını, kadınların “Evimiz yıkıldı! Ocağımız söndü!

Keşke onun yerine biz ölseydik!” feryatları ile ağlaştıklarını işitir. Derhal yola koyulur, yol boyunca ölenin kim olduğunu düşünür, farklı farklı kişilere yorar. Mevsim doğunun hava şartlarının ağır olduğu kış aylarıdır. Her yerde çok kar olduğundan biraz yürüyerek biraz da kızakla Nurşin'e varır. Nurşin'e geldiğinde vefat eden zatın babası Şeyh Nasır Hazretleri olduğunu öğrenir ve çok üzülür. Seyda (k.s) o gece sabaha kadar Kur'ân-ı Kerim okur. Artık ailenin sorumluluğu ağabeyleri ve onun üzerine kalır.

HASTALIĞI VE VEFATI 

Üstadımız Seyda (k.s) yirmi seneyi aşkın bir süredir kalp rahatsızlığı çekiyordu. Bu hastalığını da şöyle yorumluyordu: “Ben Veysel Karani Hazretlerini ziyarete gittiğimde, Allah Teâlâ'dan O'nun makamında olmayı diledim. Allah Tealâ da bu duamı kabul etti. Veysel Karani Hazretleri, Üveysilik makamına uzun yıllar hastalık çekerek ulaşmıştı. Allah'a hamd ve senalar olsun ki biz de hastalıkla imtihan oluyoruz.” 

Seyda bir gün dahi hastalığından şikâyet etmedi. Son hastalığı sırasında geçirdiği kalp ameliyatı sonrası nefes almakta çok güçlük çekiyordu. Nefes almaya çalışırken kendinden geçiyordu. Bu halinde bile teheccüd namazına, evradına devam ediyordu. 

Son ameliyatı için Ankara'ya gelmeden evvel İstanbul'da yaklaşık bir ay kaldı. Burada geçen sürede çok ağır hasta olmasına rağmen kendisini Ziyarete gelen herkesle yakından ilgilendi. Hatta kendinizi bu kadar yormayın diyenlere: “Sohbet ederken acılarımı unutuyorum ” cevabını verirdi. Bazı akşamlar o kadar hasta olurdu ki odasına giden koridorda duvara yaslanarak yürürdü. Müridleri ve evlatlarıyla birlikte geçen sürede onlara her sohbetinde cennet güzelliklerinden bahsetti. Müridlerinin kendisini kalabalık halde ziyaret etmelerinden memnun olur, onları birlikte görmenin memnuniyetini onlara da bildirirdi. Seyda'nın (k.s) hastalığı sırasında iki ay kadar Ankara'da yanında kalan oğlu Seyda Alameddin Hazretleri bir hatırasında; “Seyda'nın son hastalığı zamanlarında İki ay boyunca hiç uyumadan yanında kaldım. Bir gün sabah namazının geçmesine çok az vakit kalmış, bizler de uyuya kalmışız. Ben Seyda her seslendiğinde koşup gidiyordum, bu sefer Seyda (k.s) öyle heybetli bir hal ile kalktı ve "Oğlum kalk, Allah bizi öyle büyük bir imtihana tâbi tutuyor ki gafil olma!" dedi. O öyle söyleyince ben irkildim, bu söz bana çok tesir etti. Allah Teâlâ o mertebede olan bir insanı dahi bu halinde imtihan ediyorsa bizim halimiz nicedir?” diyerek anlattı. Seyda'nın hastalığının son dönemlerinde solunum sıkıntısı, yetmezlik tedavileri için devamlı vücudundan kan alınıyor ve serum veriliyordu. Ameliyat yaraları iğne izlerinden vücudu delik deşik olmuştu. Fakat buna rağmen Allah Teâlâ Hazretleri'ne ileri derecede teslimiyetin ifadesi olan şu duasına şahit olduk: “Ya Rabbi! Sen Settar sıfatının büyüklüğüyle bana verdiğin şu bedendeki kemiklerimi, etlerimi deriyle kaplayıp örttün. Verdiğin bu hastalıkla bedenimi pare pare ettin. Bana kulluğumu, acizliğimi hatırlattın ve bana büyüklüğünü gösterdin.” Seyda (k.s) sessizce hazırlandı vuslat yolculuğuna. O gece yanında kalmak isteyen müridlerinden müsaade isteyerek Ailem benimle kalsın. dedi. Sabah ameliyata girdikten sonra Hacı Bayram Veli Hazretlerini ziyarete gitmelerini, hatim dualarını orada yapmalarını ve sonra Keçiören'e eve gitmelerini tembih etti. Sabaha kadar uyumadı, Kur'ân-ı Kerim okudu, evradını çekti, kasideler söyledi. Artık Seyda (k.s) için farklı bir yolculuk başlamıştı, Bir daha uyanamadığı son ameliyatına girmeden evvel yanında bulunan evlatlarına “Sizi ve imanlarınızı Allah Teâlâ'ya emanet ediyorum.” duasında bulundu ve geride bıraktıklarına el sallayarak odasından çıktı. Ameliyattan bir gün evvel ameliyatı yapacak doktora “Yarın 11-12 gibi iyi olduğum müjdesini evlatlarıma verirsiniz.” demişti. Ve dediği gibi ertesi gün; 29 Nisan akşamı gece 23.30 sıralarında aramızdan ayrıldı. Kanamadan, çaresiz hastalıktan vefat eden insanlara da Allah Teâlâ şehitlik makamını ihsan eder. Şehit olarak vefat eden insanlar sekerat anını yaşamadan yani ölüm zorluğu çekmeden ruhlarını teslim ederler. Allah Teâlâ o kullarına öldüklerini bildirmez. Seyda kelime-i şahadet getirerek ameliyata girdi; anestezi aldı, uyudu ve bir daha uyanmadı. Şehitlik alametlerinden biri de şehitlerin kanının pıhtılaşmamasıdır. Seydamızın, aziz ve pak bedeni defnedilirken kefeninde ve tabutunda kan görülmüştü. Bu kan yüksek makamların yanı sıra şahadet makamına da ulaştığının alametiydi.

Vefatından sonra yüzü ay gibi parlıyordu. Bacağı ve göğsünde ameliyat yaraları vardı. Defnedilmek için Ankara'dan nurşin'e uzun bir yolculuk yapıldı. Seyda her sefere çıktığında müritlerinin bulunduğu şehirlere uğrar sevenleri ve bağlılarıyla bizzat baba şefkatiyle ilgilenirdi. Mübarek bedeni defin için Ankara'dan yola çıktığında yine müridlerinin yanındaydı. Büyük bir kafile halinde Seyda'nın ziyaret etmeyi adet edindiği şehirlere uğrandı. Ama bu kez evlatları derin bir acıyla şehirlerinde Seyda'yı karşıladılar. Artık hasret devri başlamıştı. Ankara'dan Nurşin'e yaklaşık 24 saati bulan uzun bir yolculuk sonunda ulaşıldı. Geçen tüm bu zaman dahilinde mübarek bedeninde hiç bir bozulma görülmedi. Vasiyeti üzerine medresesine getirildi. Medreseye getirildiği anda medreseyi tarifsiz güzellikte mis kokusu sardı. Artık medrese özlediği sahibini son kez görüyordu. Nazar etmeye kıyamadıkları hocalarına, talebeleri gözyaşlarıyla Kur'ân-ı Kerim okudular. Cenaze namazı medresede kılındı. Ve mübarek naaşı defnedilmek üzere Merkad'a götürüldü. Tabutunun üzerine Sıbgatullah Arvasi Hazretlerinin cübbesi konuldu. Merkad'da sevdiklerinin yanına defnedildi. Mana âleminde kim bilir kimler O'nu karşıladı. Nurşin halkı, defin için gelen insan seline ve onların derin hüzünlerine hayret etti. Seyda'nın kardeşi: “Seyda Fadlullah (k.s) herkese kendini çok sevdirmiş. O'nun büyüklüğünü ve ne kadar sevildiğini cenazesi sırasında anladık. Herkes O'nu öz babası gibi sevmiş. Tüm müridlerinin ağlamaktan gömlekleri ıslaktı.” diyerek hayretini ifade etmişti. Şeyh Nureddin ise Seyda'nın vefatında Nurşin'de gördüğü tabloyu şöyle anlatır: 

“Bizim ailede biri vefat edince herkes bize taziyeye gelir. Fakat Seyda'nın müridlerinin üzüntüsünü görünce biz onlara taziyeye gittik. Seyda Fadlullah müridlerini öyle güzel yetiştirmiş ve kendisini öyle sevdirmiş ki hepsi babalarını kaybeden çocuklar gibi ağlıyorlardı. Seyda'nın vefatı bizi çok üzdü. Fakat tesellimiz ve acımızı hafifleten Seyda'nın arkasında bıraktığı medresesi ve oğludur. Elhamdülillah bu kapı yine Seyda sayesinde yerine kapanmadı.”  O, ahir zamanda Allah Teâlâ'nın dininden, Resulü  Ekremin (s.a.v) sünneti seniyyesinden bir an dahi ayrılmadan emrolunduğu üzere dosdoğru yaşadı. Üstadımız Fadlullah Hazretleri için sıkıntıların son bulduğu, gerçek mutluluğun daim olduğu sonsuz hayata göçeli üç yıl oldu. Allah Teâlâ biz geride kalan evlatları ve sevenlerine şefaatlerine nail olmayı nasip etsin. O'nu bize, bizi O'na unutturmasın. 

VEFAT EDECEĞİNE DAİR İŞARETLER 

Seyda Fadlullah Hazretlerinin tüm hayatı gibi vefatı da hikmetlerle doluydu. Seyda Fadlullah ilmini amele dönüştürmüş, diğer insanlara faydalı olan bir mürşid-i kâmildi. Tarikatında bidat yoktu. Bir şeyhin tarikatında bidat olmaması hem çok zor hem de çok önemlidir. Çünkü hataların, bidatlerin karıştığı bir cemaatten bırakın hayır görmeyi zarar görmek kaçınılmazdır.

Seyda hayattayken kendi makamını kesinlikle belli etmezdi. Biz sizin şu kerametinizi gördük, diyenlere “Yanılmışsınız, keramet haktır ama bende yoktur.” diyerek tevazu gösterirdi. Sohbetlerinde asla “ben” demez “Sadat” derdi, müritlerine Sadat-ı Kiram'dan örnek verir, “Allah bizi de onlara benzetsin.” derdi. Bir konu hakkında görüş bildirecekse “benim görüşüm şöyledir ” demez, "Bazı âlimler bu konuda şöyle söyler.” diyerek kendisini gizlerdi. 

Nurşin'den ayrılmadan evvel Baykan'a Molla Muhyeddin Hazretlerinin kabrini ziyarete gitti. Molla Muhyeddin Hazretlerinin kabri Veysel Karani'den uzakta bir yerdir ve yolculuğu hayli zahmetlidir. Seyda orada kaldığı üç gün içinde üç kez Molla Muhyeddin'in (k.s) merkatini ziyaret etmişti. Bu bir görüşme miydi yoksa bir vedalaşma mı? Sadatı kiramın ruh halini bilebilmek mümkün değildir. En doğrusunu şüphesiz Allah bilir. Seyda Fadlullah Hazretleri “Alimlerin kalpleri, sırların kabirleridir." sözü gibi sırları kalbinde sessiz sedasız yaşadı. O, kendine verilen vazifeyi en iyi şekilde ve eksiksiz yerine getirdi. Bizim gibi acizler ise güneşin ziyasından gözleri kamaşmış ve hiçbir şey görememiştir. 

Seyda (k.s) Nurşin'de oğlu ve kendisi için bir ev yaptırıyordu. Vefatından bir hafta evvel usta arayıp oğlunun katının bittiğini artık kendisinin katına başlayacaklarını söylediğinde Seyda “Artık benim katıma gerek kalmadı, yapmayın.” diyerek vefatına dair bir işaret daha vermişti. 

Vefatına sayılı günler kaldığında hastanede gördüğü bir rüya tüm acılarına derman niteliğindeydi. Rüyasında; Muhammed Diyauddin Hazretleri ve Molla Fethullah Şeyh Abdulkadir Geylani Hazretlerinin evine misafir oldular. Abdulkadir Geylani Hazretleri Hazrete Ortası yeşil kadife kumaştan ortasında yakut bir taş bulunan bir takke ve Molla fethullah'a ise kadife kumaştan bir cübbe hediye ettiler. Kendilerine verilen bu hediyeleri getirip Seyda'ya (k.s) verdiler. Seyda gördüğü bu rüyanın tesiriyle çok rahatladığını, artık korkmadığını ve bu rüyanın iyileşmesine işaret olduğunu açıklamıştı. Ancak bu iyileşme; bizlerin anladığı gibi hastalıktan iyileşme anlamında değil, beklenen vuslata kavuşma anlamındaydı. Vefatından kısa bir süre önce görülen bir rüya ise şöyledir: Rüyada Seyda (k.s) müridlerini Kâbe'nin kapısına kadar getirmiş ve “Ben sizleri buraya kadar getirdim, daha fazla sizin için ne yapabilirim?” demiştir. Bu rüya, Seyda'nın bu dünyadaki vazifesini tamamladığını müridlerine bildirmek içindi. Yolculuk tamamlanmış, Seyda istikametin yönünü göstermiş ve oraya kadar müridlerini taşımıştı. 

Oğlu Seyda Alameddin babasının vefatından şu sözlerle bahseder: “Seyda hazretleri ölüme karşı çok mertti. Hep 'Eğer bu dünyada hizmetim kalmadıysa, burada kalmama da gerek yoktur derdi. Seyda'nın meşrebi Resulü Ekrem'in (s.a.v) meşrebi gibiydi. Resulü Ekrem'in (s.a.v)  vefatının ardından yaklaşık 1400 sene geçmesine rağmen hâlâ bazı sözlerinin hikmetine varılamıyor. Bizler çok aceleciyiz. Seyda'dan bir söz duyduğumuzda hemen perdenin arkasını görmek isteriz, kendimize göre yorumlar ve ona inanırız. Medresenin yapılışı, Molla Sıddık'ın Nurşin'e gelişi, Seyda'nın yeni bir inşaata başlaması, hepsinin bir hikmeti var. Son aylarda Seyda'nın vefat ezanları kulağımıza okunmuş da, biz kulaklarımızı tıkamışız.”

  • tarihinde oluşturuldu.

Nurşin.com | 2021 | Tüm Hakları Saklıdır.