Allah Teala'nın Öğrettiği Beş Kelime

Allah Teala'nın Öğrettiği Beş Kelime

     Ayette hayâsızlık ve kötülük diye tercüme edilen "fahşâ" ve "münker" kelimelerinin anlamı daha kapsamlıdır. Fuhşiyat, açıktan ve alenî işlenilen bütün çirkinlikleri, edepsizlikleri ve ahlâk dışı davranışları ifade eden bir kelimedir. Münker de, aklın ve şerîatın beğenmediği bütün uygunsuz davranışları ve günahları ifade için kullanılır. Öncelikle namaz içinde böyle şeyler yapılmaz, onun gerektirdiği bütün edeplere uyularak namaz kılınır. Gerçekten şuurla ve hakikatine erişerek, farkında olunarak, ne olduğu bilinerek kılınan bir namaz, namaz dışında da insanı her türlü çirkinlikten, uygunsuz davranıştan, edep dışı hareketlerden alıkoyar. Onun için Resul-i Ekrem Efendimiz: "Kim namaz kılar da o namaz kendisini hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa, o namaz olsa olsa onun Allah'tan daha fazla uzaklaşmasını sağlar" buyurmuştur.  

 

 

ALLAH TEÂLÂ’NIN ÖĞETTİĞİ BEŞ KELİME

El-Hâris el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâlâ hazretleri, Yahya İbnu Zekeriyya (a.s) beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Beni İsrail'e de söylemesini emir buyurdu. Ancak O, bu hususta ağır aldı. İsa aleyhisselâm kendisine: "Allah sana beş kelime öretip onlarla amel etmeni ve Beni İsrail'e de onlarla amel etmelerini emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim." dedi. Yahya (a.s): "Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmam veya azab görmemden korkarım!" dedi ve halkı Beytu'l-Makdis'te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. (Söz alıp):

"Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de amel etmenizi emretmemi bana emretti:

-Bunlardan birincisi Allah'a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah'a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: "Bu benim evim, bu da işim. (Çalış kazandığını) bana öde!" der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur? Aynen bunun gibi, Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.

Namaz, Ümmet-i Muhammed’e ve bizden önceki ümmetlere de emredilmiştir. Namazın içindeki huşu çok önemlidir. Allah Teâlâ yüzünüzü sağa sola çevirmeyin diye emrederken, namazda insanın dikkatinin ibadet üzerinde olmasına dikkat çekti. Seyda (k.s) bir sohbetinde namaz kılan insanların iki kategoride değerlendirilmeleri gerektiğini belirterek şunları anlattı.

1-Namaza yeni başlamış kişi, ilk etapta yeni namaz kılacak insanın namazındaki eksikleri Cenabı Allah affeder çünkü daha yenidir. Daha yeni başlamıştır.

2-Namaz esnasında baştan sona kadar Cenabı Allah’ın mülahazasına bağlı kalıp o mülahazanın dışından bütün mülahazalardan sıyrılarak kılınan namaz. O namaz ki baştan sona kadar Cenabı Allah’ın mülahazasına bağlı kalarak bütün düşüncelerden sıyrılıp bununla beraber kendinden de sıyrılıp saf sırasını ön ve arkasını unutup bir bütünüyle Cenabı Allah’da fanileşmektir, diyorlar. Hatta o mülahaza içerisinde başka bir düşünce gelirse o makamdaki insanların makamına göre şirk sayılıp namazı iptal edip “La ilahe illallah Muhammed ün Rasûlullah” diyerek bir daha namaz başlatılmalıdır. Elbette ki böyle olursa namaz namazdır. Bu niyet yok ise namaz sahte bir namazdır. Sahte ibadettir. Yani görünüşte aynı fakat içeriği farklıdır. Bütün ibadetler için bu geçerlidir.”diye anlatarak namazdaki huşunun önemine dikkat çekmiştir.

Rasûlullah (s.a.v) namaz kılarken göğsünden ağlamaktan dolayı tencere kaynaması gibi ses gelirdi.[1] 

"Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir."  [2]

Ayette hayâsızlık ve kötülük diye tercüme edilen "fahşâ" ve "münker" kelimelerinin anlamı daha kapsamlıdır. Fuhşiyat, açıktan ve alenî işlenilen bütün çirkinlikleri, edepsizlikleri ve ahlâk dışı davranışları ifade eden bir kelimedir. Münker de, aklın ve şerîatın beğenmediği bütün uygunsuz davranışları ve günahları ifade için kullanılır. Öncelikle namaz içinde böyle şeyler yapılmaz, onun gerektirdiği bütün edeplere uyularak namaz kılınır. Gerçekten şuurla ve hakikatine erişerek, farkında olunarak, ne olduğu bilinerek kılınan bir namaz, namaz dışında da insanı her türlü çirkinlikten, uygunsuz davranıştan, edep dışı hareketlerden alıkoyar. Onun için Resul-i Ekrem Efendimiz: "Kim namaz kılar da o namaz kendisini hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa, o namaz olsa olsa onun Allah'tan daha fazla uzaklaşmasını sağlar" buyurmuştur.  [3]

Yahya (a.s):

—Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer; O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın içinde misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hâsıl olan) koku, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.

—Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellâtlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum" der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.

Bir kutsi hadiste: “Ey Âdemoğlu! İnfak et ki, Ben de sana infak edeyim ”[4] buyrulmaktadır 

Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (s a v), Hz Ebu Bekir’in kızı Esma’ya şu tavsiyede bulunmuştur

“Ey Esma! Cimri olma ki, Allah da sana eksik vermesin Saymadan ver ki, Allah da sana saymadan versin Kesenin ağzını bağlama ki, Allah da sana nimetini eksik etmesin, kesenin ağzını bağlamasın İnfak et ki Allah da sana infak etsin ”[5]


"Sadaka vermede acele ediniz, zira bela sadakanın önüne geçemez ”[6]


İşte sadaka nefsini fidye mukabilinde cellâdın elinden kurtarmaktır. Rızkın genişlemesine sebeptir. İnsanı kazadan beladan muhafaza eden, önüne geçendir. Sabah yola çıktığımızda hangi taşın ayağımıza çarpacağını bilemeyiz. Her sabah çocuklarımızı okula gönderirken hangi kazanın onu beklediğinden haberdar değiliz. İçerde ve dışarıda birçok olayla yan yana yaşamaktayız. Sadaka görünen ve görünmeyen sıkıntılarımızın önüne geçendir.
—Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."

Elhikemü'l Ataiyye sahabi İskenderan-ı Ataullah Hazretleri .''Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır.” buyururdu. Bundan dolayı şeytana düşmanlığa kalktılar. O senin kanının ve cesedinin içinde sen görmeden dolaşırken, sen ona nasıl düşmanlık edersin?

Peygamberimize (s.a.v.) ''Şeytana nasıl düşmanlık edelim?'' diye sordular. Ayetlerin mealiyle ve hadislerin ışığında şeytana düşmanlık, kendine bir dost aramakla olur.''Ya rabbim! Hangi dostu bulayım ki şeytana sözü geçsin, görmediğim anda onu görsün, bana zulmettiği anda beni kurtarsın, benim kalbime agâh olsun?''

Şeytan ve nefs gibi insanın iki düşmanı varken, başka düşman aramaya gerek yoktur. Bu iki düşmandan insan korunmak için zikir kalesinin içine sığınmalıdır.

Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm (burada hikâyeyi tamamlayarak) dedi ki: "Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihâd, hicret ve cemaat. Zira kim cemaatten bir karışçık ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"

Resulullah (s.a.v) dinlemeği bize tavsiye etti. Dinlemek sözün bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkması değildir. Nefsimizin istemediği şeyleri duyup arkaya atmak hiç değildir. Bir Müslüman anlatılanları dinliyor, fakat hayatına geçirmiyorsa ona çok yazıktır. Dinlemek, hayata geçirmektir. O zaman bilmediklerimizi de Allah Teâlâ bize öğrenmeyi nasip eder.

İtaat etmek: Dinlemek anlamak ve bize anlatılan bize ağırda gelse uymakdır. İnsan hayatta öğrendiği şeyleri yan yana koyduğunda ileri doğru bir adım atması mümkün olur. Diğer türlü yerinde sayma devam eder. O insan yan yana ekledikleri çoğaldıkça koşmaya başlar.

Cihad etmek: Bu gün sahabe zamanında gibi savaşa gitmek belki yoktur. İnsanın besmele-i şerifi bir insana öğretmesi fatihayı öğretmesi bir cihaddır. Allah’ın emirlerine uymayı. Sünnete mutabaat etmeyi öğrenmek ve öğretmek bir cihaddır.


Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi Müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağrısı ile çağırın!" buyurdular."[7]


Dünyadan uzaklaşıp ahirete yönelmek de ruhun hicretidir. Yukarıda sayılanları yerine getiren insan görür ki tasavvuf tüm zamanlarda yaşanmıştır. İslam’ın özünü bize anlatır. İnsan Yahya (a.s ) zamanındada aynı ruh haline sahipti. Bu gün de aynı ruh ikliminde yaşamaktadır. Ruha hareket veren besleyen esaslarda her devirde aynıdır. Tutmasını ve yaşamasını bilene.
Dip Not:

 

[1](Sahihut Tergib(542) Fethul Bari(2/206)

 [2] Ankebûtsûresi(29),45

[3] (Münâvî, Feyzü'l-kadîr, VI, 221).

[4] Buhari, Zekat 28; Müslim Zekat 57

[5] Buhari, Zekat 21;Müslim, Zekat 88; Tirmizi, Birr 40

[6] Fey’zül Kadir, 3/195

[7 ]Tirmizi, Emsal 3, (2867).



 

 

  • tarihinde oluşturuldu.

Nurşin.com | 2021 | Tüm Hakları Saklıdır.