MAHLUKATIN  PEYGAMBERİMİZE (S.A.V) OLAN SEVGİSİ VE İLETİŞİMİ

Yüce Allah(c.c) tarafından, âlemde yaratılan her şeyin insana hizmet için insanın emrine verildiği belirtilmiştir:

 “Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından, bir nimet olarak, sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Casiye 13)

Âlemin insanın emrine verilmesinin nedeni, insanın yüklendiği halifelik, yeryüzünü imar ve kulluk görevinde başarılı olması ve bu sorumluluğunu rahatlıkla yerine getirebilmesi içindir.

Bu sebeple Kur’an’daki anlatımlara göre; Allah(c.c), Rahman ve Rahim sıfatlarıyla insanı kucaklar; melekler insana secde etmişlerdir; insan, yeryüzüne halife olarak gönderilmiş, diğer varlıklar da insana musahhar kılınmış yani yararlanması ve yüklendiği gayeyi gerçekleştirmesi için vasıta olarak verilmiştir.

Dünyaya gelmiş insanlar arasında Peygamber Efendimiz(s.a.v) kadar sevilen, hürmet edileni yoktur. Çünkü O(s.a.v), Allah’ın(c.c) da en sevdiği kulu, Habîbullâh’tır. Bütün İslâm âlemi için O(s.a.v), yaratılmışların en hayırlısı ve kâinatın övüncü konumundadır. Sadece ümmeti tarafından değil diğer dinlere mensup insanlar tarafından üstün ahlakı, meziyetleri ve örnek yaşayışı takdir edilip kendisine saygı gösterilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın(c.c) yarattığı ilk şey benim nurumdur.” (Sunen-i Ebu Davud)

Dolayısıyla  Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu kainatın hem çekirdeği, hem nuru, hem esası, hem de en mükemmel meyvesidir. Kainatın da yaratılış sebebidir.  

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) duyulan sevgi, canlı veya cansız bütün varlıkları etkileyen bir güce sahiptir. Tüm varlık, yaratılış sebebi olan Efendimiz’e (s.a.v) doğru yönelmiştir. Her bir varlık O’na(s.a.v) hizmet etmek gayretindedir.

Sevgi, varlıklar arasındaki en sırlı bağdır. Her varlığı Allah’ın(c.c) en sevgilisine bağlayan sırlı bağ sevgidir. Canlı cansız bütün nesneler, sevgi bağı ile Kâinatın Efendisi’ne(s.a.v) alaka duymuşlardır. Şuursuz varlıklar hatta cansız nesneler bile Allah Resûlü’ne(s.a.v) sevgi ile bağlanmışlardı. Cansız varlıklar da yanlarında Allah’ın(c.c) adının anılmasını istemişler ve Peygamber’le(s.a.v) beraber olmayı arzu etmişlerdir.

 

 Eline aldığı taşların Allah’ın(c.c) adını anarak zikretmesi, Bir işaretiyle ikiye bölünen ve sonra tekrar birleşen ay, çağırdığı ağaçların davetine icabet etmesi, bulutların O’nun(s.a.v) üzerinde gölge yapması, ayrılığa dayanamayıp hayatına son veren devesi onların Efendimiz’e(s.a.v) olan bağlılıklarını ve alakalarını gösteriyorlardı.

Nasıl ki taşlar, ağaçlar, ay, güneş Resulullah’ı (s.a.v) tanıyorlar, birer mucizesini göstermekle O’nun (s.a.v) Peygamberliğini tasdik ediyorlar, öylece hayvanlar taifesi de Resulullah (s.a.v) ile alakadardır ve mazhar oldukları çeşitli mucizelerle O’nun (s.a.v) davasını tasdik etmişlerdir. Bu konuda sahih kaynaklardan bize ulaşan pek çok mucize vardır.

 

Ebû Saîd (r.a)'dan:

Bir kurt, bir çobanın sürüsündeki keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış.

Kurt çobana demiş:

“Allah’tan(c.c) korkmadın mı, benim rızkımı elimden aldın?” Çoban kurdun konuşması üzerine

şaşırarak,

“Acayip, kurt konuşur mu?” diye mukabelede bulunmuş. Bunun üzerine kurt ona demiş:

“Acayip senin hâlindedir ki, bu yerin arka tarafında bir Zât(s.a.v) var ki, sizi Cennete davet ediyor, peygamberdir, onu tanımıyorsunuz.”

Bu haberi bize nakleden bu sahabeler kurdun konuştuğunu haber veriyorlar. Bu sahabelerden

Ebu Hüreyre’nin(r.a) rivayetinde naklediliyor ki: Çoban kurda demiş:

“Ben gideceğim. Fakat kim benim keçilerime bakacak?” Kurt

“Ben bakacağım.” demiş.

Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş, Allah Resulü’nün (s.av) yanına gidip O’nu(s.a.v) görmüş, iman etmiş, sonra geri dönmüş. Kurdu bıraktığı gibi sürüsüne çobanlık yaparken bulmuş. Ona mükafat olarak bir keçi kesip vermiş, çünkü kurt ona üstatlık etmiş.(Müsned, Kadı Iyaz eş-şifa)

Hz.Ömer'den (r.a): "Süleymoğullarından bir bedevi bir keler(kertenkele benzeri canlı)

avlayıp, yenine koyarak Peygamber'e (s.a.v) geldi ve şöyle dedi:

“Ey Muhammed! Bir kadın senden daha yalancı ve eksik bir kişi doğurmamıştır. Eğer Arapların benim için amma da aceleciymiş demesinden çekinmeseydim, seni öldürürdüm. Hem de hemen.”

Hz.Ömer(r.a) dayanamadı ve şöyle dedi: “Ey Allah'ın Resulü(s.a.v)! Beni bırak da şunun boynunu vurayım.” Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v)şöyle buyurdu;

“Yumuşak huylu insanın, nerdeyse peygamber olmaya namzet olduğunu bilmiyor musun?.” Sonra adama sordu:

“Ey bedevi! Meclisime saygısızlık edip bu doğru olmayan sözü neden söyledin?”

“Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki, şu keler sana iman etmedikçe ben de sana iman

etmem.”

Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v)kelere sordu:

“Ey keler! Kime tapıyorsun?” Keler fasih bir Arapçayla:

 “Ben, semada Arş'ı, yerde saltanatı, denizde yolu, cennette rahmeti, cehennemde azabı bulunan Allah'a (c.c)İbadet ederim.”

“Peki ben kimim?”

“Sen, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın Resulüsün(s.a.v). Peygamberlerin sonuncususun. Seni doğrulayan kurtulur; seni yalanlayan mahvolur.” diye cevap verdi.

Bunun üzerine bedevi büyük bir aşk ve heyecanla: “Şehadet ederim ki Allah'tan(c.c) başka hiçbir ilah yoktur. Sen Allah'ın(c.c) gerçek peygamberisin. Vallahi sana geldiğimde yer yüzünde en nefret ettiğim kimse sen idin. Ama şimdi seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Kıllarımla, derimle, içimle, dışımla, gizlim ile aşikâremle sana inandım.” Hadis devam ediyor.

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: "O, bunu kendi kavminden bin kişiye bildirdi, hepsi de gelip Müslüman oldular."

(Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ve's-Sağir)

 

Bir deve Allah Resulü’nün (s.a.v) yanına gelmiş ve secde edip, yanında çökmüş. Bazı farklı kaynaklarda da, devenin bir bağda kızdığı, yanına kimseyi sokmadığı ve hücum eder bir haldeyken Allah Resulü (s.a.v) onun bulunduğu yere geldiği bir vakitte, devenin Efendimizin(s.a.v) yanına gelip, secde ettiği ve sonra da yanında çöktüğü nakledilir.

Allah Resulü (s.a.v) deveye yular taktı. Deve, Allah Resulü’ne (s.a.v) “Beni çok meşakkatli şeylerde çalıştırdılar; şimdi de beni kesmek istiyorlar. Onun için kızdım.” diye şikayette bulundu. Allah Resulü (s.a.v) devenin söylediklerini, sahibine söyledi: “Böyle midir?”, deve sahibi de itiraf ederek “Evet” dedi.(Dârîmî, Mukaddime: 4; Müsned)

Allah Resulü’nün (s.a.v) Adbâ ismindeki devesi, Efendimizin (s.a.v) vefatından sonra üzüntüsünden ölünceye kadar ne yedi, ne içti. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1) Hem o devenin, Allah Resulü (s.a.v) ile mühim bir hadiseyi konuştuğunu, Ebu İshak-ı İsferanî gibi bazı mühim imamlar haber vermişler.(Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ)

Sahih kaynaklarda, Hazreti Cabir ibni Abdullah’dan (r.a) nakledilir ki; Hazreti Câbir’in(r.a) devesi, bir seferde çok yorulmuştu, daha yürüyemiyordu. Allah Resulü (s.av) o deveyi hafifçe dürttü. O deve, Efendimizin (s.a.v) dokunması iltifatına mazhar olduktan sonra o kadar bir çeviklik, bir sevinçlik gösterdi ki,  hızından dizgini zapt edilmiyor, yolda yetişilmiyordu. (Müslim, Müsâkat)

 

 Ümmü Seleme’den(r.a) rivayet edildiğine göre ‘’Peygamber (s.a.v) sahradaydı. 'Ey Allah'ın Resulü!'(s.a.v) diye çağıran bir ses duydu. Döndü kimseyi göremedi. Sonra bir daha bakındı, bağlı bir geyik gördü. Geyik şöyle konuştu: 'Şu dağda iki yavrum var, çöz beni de gidip onları emzireyim. Sonra dönüp sana geleyim.' Hemen onu çözdü. Geyik de gitti yavrularını emzirdi, sonra dönüp tekrar geri geldi. Ve Allah Resulü (s.a.v)onu bağladı.

Derken bedevî geldi ve sordu:

'Ey Allah'ın Resulü(s.a.v), bir isteğin var mı dır?'

'Evet, bu hayvanı serbest bırakmanı istiyorum.' deyince, bedevî hemen onu çözüp serbest bıraktı, geyik de şöyle diyerek yürüyüp gitti: "Şehâdet ederim ki, Allah'tan(c.c) başka hiçbir ilah yoktur ve sen de Allah'ın Resulüsün.(s.a.v)" (Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir)

Câbir’den (r.a): "Hayber'de bir Yahudi kadın kızartılmış koyuna zehir kattı. Sonra getirip onu Peygamber’e (s.a.v) hediye etti.

Onun budunu alıp yedi ve ashabı da ondan yediler. Sonra aniden şöyle buyurdu:

'Ellerinizi çekin yemeyin!'

Sonra Yahudi kadını çağırttı, kadın geldi; ona sordu:

'Bu koyunu zehirledin değil mi?'

'Sana bunu kim bildirdi?'

'Bana bunu elimdeki şu but bildirdi.'

'Evet zehirledim.'

'Peki seni buna iten sebep nedir?'

'İçimden dedim kî: Eğer bu gerçek bir peygamber ise zaten ona bu (zehirli) et zarar vermez, değilse biz ondan kurtulmuş oluruz.' dedi ve böylece suçunu itiraf etti.

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) onu affetti, cezalandırmadı.

Buna karşılık onunla beraber o etten yiyen sahabîler derhal öldüler. Peygamberimiz (s.a.v)ise yediği etten dolayı hacamat yaptırdı" (Ebû Dâvud)

 

Hz. Ali’den (r.a): "Peygamberimiz (s.a.v) ile Mekke'deydik. Bazı yerlerini gezmeye çıktık, yanından geçtiğimiz her ağaç, her dağ ona şöyle diyordu: 'Esselâmü aleyke yâ Resûlallah!'" (Tirmizî.)

 

 Câbir bin Semure’den (r.a): Allah Resulü (s.a.v) buyurdu:

"Mekke'de bir taş var, peygamberlik geldiği zaman geceler boyu bana selâm verdi.

O taşı şimdi bile tanıyorum." [Müslim ve Tiımizî.]

 

İbn Abbâs’dan (r.a): "Bir bedevi Peygamberimize (s.a.v) gelip şöyle dedi:

'Senin Allah Resulü olduğunu ben nerden bileyim?'

'Bak şimdi şu hurma salkımını çağıracağım ve benim Allah Resulü olduğumu

söyleyecek ve şehadette bulunacaktır.' dedi ve hurma salkımını çağırdı. Hurma

salkımı ağacından inmeye başladı; gelip Allah Resulü’nün (s.a.v)

önüne düştü ve şöyle dedi: 'Esselâmu aleyke yâ Resülallah!' Sonra ona: 'Haydi

yerine dön!' dedi. Salkım gidip yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bunun üzerine bedevi derhal Müslüman oldu.(Tirmizî.)

 İbn Mes'ûd 'dan (r.a): Ona sordular: "O gece cinlerin Kur'ân dinlediklerini Peygamberimize (s.a.v) kim bildirdi?" Şu cevabı verdi: "Onların geldiğini bir ağaç bildirdi." [Buhârî ile Müslim.]

 

Peygamberimizin (s.a.v.) mescidi pek sade idi. Damı hurma dallarıyla örtülü, zemini kum ve topraktı. Yağmur yağdığı zaman sular içeri akar, namaz kılan sahâbîlerin alınları çamurlanırdı. Bu kadar sade olan Mescid-i Nebevî’nin minberi de o ölçüde sade olup kuru bir hurma kütüğünden ibaretti. Daha doğrusu Allah‘ın Resûlü(s.av) hutbe okurken bu kütüğe dayanıp yaslanırdı. Ensardan bir kadın veya erkek:

– Yâ Resûlallah!(s.a.v) Sana bir minber yapsak olmaz mı? diye sordu. O da:

– Olabilir, dedi. Bazı rivâyetlere göre o hanım veya erkek sahâbî, marangoz olan kölesine üç basamaklı bir minber yaptırdı. Onu getirip Mescid-i Nebevî’ye koydular. Bir cuma günüydü. Resûlullah (s.a.v.) ilk defa minbere çıkıp hutbe okumaya başlayınca, hurma kütüğünden bir inilti, bir ağıt sesi duyuldu. Herkes bu iniltiyi kendisinin o andaki anlayışına ve duyuşuna göre yorumladı. Kimi bu sesi doğumu yaklaşmış bir devenin iniltisine, kimi iki parçaya bölünen bir şeyin sesine, kimi de ağlayan bir çocuğun hıçkırığına benzetti. Resûlullah’ın (s.a.v.) mübarek vücuduna temas etme hazzından mahrum kalan ve bu yüzden ağlayıp inleyen kütüğün hâli, Resûl-i Ekrem’i (s.a.v.) duygulandırdı. Minberden indi ve onu kucaklayarak teskin etti. "Peygamberimiz (s.a.v)  kütüğe döndü, elini üzerine koydu ve şöyle dedi: 'İstersen, seni eskiden bulunduğun yere dikeyim de eski hâlini al! istersen seni cennette dikeyim de onun nehirleri ve pınarlarından iç! İyi ol ve geliş, meyve ver de cennet ehli senin hurmandan ve meyvenden doya do ya yesinler.'

Peygamberimize (s.a.v) kütüğün hangisini tercih ettiği sorulunca, 'Onu cennette dikmemi tercih etti' .buyurdu"

Peygamberimiz (s.a.v.): “Eğer onu kucaklamasaydım, kıyamet gününe kadar inleyecekti.” buyurdu (Dârimî, Mukaddime 6).

Daha sonra bu duygulu kütük Resûlullah (s.a.v.) emri üzerine toprağa gömüldü.

Resûlullah’ın (s.a.v.) hasretine dayanamayarak ağlayan kütük olayı, yüzlerce sahâbînin huzurunda meydana gelmiştir.

Tâbiîn neslinin büyük âlim ve zâhidi Hasan-ı Basrî hazretleri, bu hadîsi rivâyet ettikten sonra etrafındakilere şöyle derdi:

– Ey Müslümanlar! Kütük bile Resûlullah (s.a.v.) hasretiyle inliyor, O’nu(s.a.v.) özlüyor. Resûlullah‘a (s.a.v.) kavuşmayı arzu eden kimselerin O’nu(s.a.v.) daha çok özlemesi gerekmez mi?

(Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, c. 2, s. 559)

 

  • tarihinde oluşturuldu.

Nurşin.com | 2021 | Tüm Hakları Saklıdır.